12 gün sonra...
Hiç yaşamak istemediğimiz zamanlar olur. Keşke bunu o an söylemeseydim, keşke daha farklı zaman seçseydim. Odada bulunan herkesin yüzüne tek tek baktım. Bakışlarda nefret vardı, gözler de acı vardı, yüzlerde hayal kırıklığı vardı. Acı, hayal kırıklığını kovaladı ama kazanan her zaman nefret olurdu, şu anda da böyle oldu. Yüzlerindeki duygular kime aitti? Her şeyi ortaya çıkaran bana mı, her şeyin sorumlusu olana mı, yoksa kendilerine mi? Duruşumu dikleştirdim, zemine daha sert bastım. Benim topuklu ayakkabımdan çıkan sesten başka odadan ses çıkmıyordu. Bir adım daha attım ve çenemi dikleştirdim.
Odada bulunan yedi kişiyi inceledim, gözlerim en son o'nda durdu. Savaş'ın mavi gözlerinde. Şu an ne düşünüyordu? Benim için hala aynı hisleri besliyor muydu, ya da daha doğrusu bana gerçekten bir his besliyor muydu? Bunu şu an bilmiyordum. Onun da hayatını mahvetmiştim ama bundan pişman mıydım? Tartışılırdı.
Gülümsedim. "Kulaklarım sessizliğinizden sağır oldu."
İlk konuşma cesaretini kim gösterecekti? Şu an burada bulunan yedi kişinin de gözleri bana bakıyordu ama ruhları bedenlerini terk etmiş gibi davranıyorlardı.
"Bunu yaptığına inanamıyorum," dedi annem başını iki yana sallayarak. "Keşke önce benimle konuşsaydın."
Bulsam konuşurdum anne. Sen hiç yoktun ki.
Şimdiki Zaman.
Alt dudağımı emdiğinde inlememek için Savaş'ın gömleğini avucumun içine aldım ve sıktım. Dudaklarımız birbirinden ayrıldığında alnımı alnına yasladım. Gözlerimi kapatmak ve bu anın içinde yok olmak istedim. O ne haldeydi?
Nefesi yüzüme vuruyordu normal de bundan tiksinen biriydim ama tiksinmek bir yana hoşuma bile gitmişti.
"Ne yapıyorsun sen?" diye sordu nefes nefese. Bunu ben de kendime soruyordum.
"Seni öptüğümü sanıyordum ama," diyip güldüğümde, oda güldü.
Burnunu burnuma sürttü. "Doğru bir şey mi yaptın bilmiyorum ama," nefes alacak kadar benden uzaklaştı. "Güzel hissettirdiğini biliyorum."
Kulağıma Ali'nin sesi geldiğinde gözlerim irileşti. Mekan kavramını unutmuştum. Savaş'ın elini tuttum ve ona fırsat vermeden çıkışa doğru çekiştirdim. Burada hemen hemen herkes beni ve Kaan'ı tanıyordu. Savaş'ı arabaya doğru adeta sürüklediğimde homurdandı. "Ufacık kadınsın, bu güç nereden geliyor?"
Gülümsemek için alt dudağımı dişledim. "Bin şu arabaya hadi."
Gözleri dudaklarıma düştüğünde elimden beni tutup kendini çekti. "Dudaklarınla oynama Tanya."
İsmimi ilk kez ağızından duymuştum. "Oynarsam ne olur?"
Dudaklarıma kapanarak cevabını verdi. Bugüne kadar birden fazla erkekle beraber olmuştum, birden fazla kişiyle öpüşmüşüm ama hiçbirinde kalbim bu kadar hızlı atmamıştı. Beni bıraktığında nemli alt dudağımı yaladım.
"Bana gidelim," diye kendini bana bastırdığında sertliğini hissettim. "Sana dayanamıyorum."
"Gitmeyelim," dediğimde kaşlarını kaldırdı. "Sen nasıl is-" derken sözünü kestim.
"Hemen arabada yapalım," dedim cesurca. "Eve gidene kadar dayanamam."
Arka koltuğun kapısını açtı ve geçmem için bekledi. Arabaya bindiğimde o da bindi. Boynumu emmeye başladığında gömleğinin düğmelerini tek tek çözdüm. Elbisemi çıkarmadan dudaklarını göğüs dekoltemde durdurdu. Elbisemden taşan göğsümü öpüp, emmeye başladığında parmaklarımı saçlarına geçirdim.
Elbisemin fermuarını açıp, hışımla çıkardı ve iç çamaşırlarımla karşısında kaldım. Sutyenimin kopçasını açtı ve göğsüme bakarak gülümsedi. "İlk defa ayık kafayla görüyorum." Sol göğsümü emmeye başladığında zevkle inledim. Ucunu dişlerinin arasına alıp çekiştirdi. Titreyen ellerimi pantolonuna götürüp düğmesini açtım ve boxerı ile beraber indirdim. Sol göğsümden, sağ göğsüme geçti.
"Savaş," diye inlediğimde bundan memnun oluyormuş gibi dişlerini daha çok kullandı. Dudaklarını göğsümden ayırıp bir an gözlerimin içine baktı. Onu istediğimden emin olduğunda erkekliğini kadınlığıma boydan boya sürttü. "Bana işkence etme," diye inledim.
Sertçe içime girdiğinde bu sefer ikimizde inledik. "Güzelim," dedi inlemelerinin arasından. Daha çok hızlandı. "Aklımı başımdan alıyorsun."
Boşalmak üzere olduğunu anladığımda gözlerimi gözlerine çevirdim ve tam o an içime boşaldı.
Arabanın içinde kıyafetlerimizi zor güç giydiğimizde şoför koltuğuna geçtim. Yanımda oturan Savaş'a "Seni evine bırakayım mı?" diye sorduğumda güldü. "Bunu benim teklif etmem gerekirdi."
☘
"Hiçbirine dönmedin," dedi hırsla. Evet aramalarına dönmemiştim.
"Ali ile çok eğlendin mi?" Kaan kendini kaybetmek üzereydi. Sakince ona baktım. Karşılık verirsem daha çok delirirdi biliyordum.
"Eski sevgilinle iyi takıldın mi bari?" Diye sordu alayla karışık sinirle. Burun delikleri öfkeden genişlemişti. "Ilkin olan adam ya hani."
"Bakire olmadığımı biliyordun," dedim dayanamayarak. "Bunu bile bile nişanlandık, seni zorlamadım."
"Benden önce başkasının kadını olduğunu bilmek," sustu. " Başkasının sana sahip olması bu beni çıldırtıyor. Senin ilkin ben olmalıydım."Sinirlendiğimi hissettim. "En başından böyle olduğunu biliyordun," dedim ayağa kalkarak. "Gitmek mi istiyorsun?" diye sordum ciddiyetle. "Siktir git Kaan."
Kaan başını öne eğdi. "Ben sadece seni kıskandım," dediğine inanmadım. Kaan şu an ilkimi o alamadığı için delirmişti. Bu bir tür ego savaşıydı. Kadınlara yapılan iğrenç muameleydi, bu bir tür psikolojik şiddetti. Hayatımdaki ilk defa Kaan'a bu kadar çok öfkelendim. "Kaan git," dedim kararlıca. İlk defa Kaan'ı kovuyordum. Kaan dediğimi yapıp çıkıp gittiğinde dolan gözlerimi kapattım. Göz yaşlarımı geri gönderince ani bir kararla telefonu elime aldım. Geçen gün yabancı numaradan gelen mesajı açıp tekrar okudum. Parmağım numaranın üzerinde duraksa da kaçmayacaktım, yüzleşecektim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Morganit
RomanceO kadar uzun süre konuşmadı ki bir an konuyu kapattığımı sandım. Elindeki taşı yavaşça baş parmağı ile okşadı. "Morganit" Gözlerini taştan ayırmadan konuşmaya devam etti. "Sana benziyor," yüzünde soğuk bir gülümseme belirdi. "Bu taş, aynı sana...