Bir insan değişebilir miydi? Buna inanmıyordum. Sevdiğim bir yazar: Değişim, değişmeyen tek şeydir, demişti. Küçükken çoğu şeyin suçlusu olarak kendimi görürdüm. Annemle babamın kavgalarında bile kendimi suçlu çıkartmayı başarırdım. Kendimi değişmeye zorladım. Aslında kendimi değiştirmeye çalışırken, kayboldum. Kendimi kaybettim, kendimi gömdüm. Bunun adı değişim değil; vazgeçişti.
"Ne düşünüyorsun?" İlayda'nın sorusu üzerine kalemim duraksadı. Kalemi yavaşça kağıdın üstünde kaydırmaya devam ettim. "Hiçbir şey."
Önümde duran kağıda baktığında başını iki yana salladı. "Meryem teyze bunu görürse yine çok kızar," dedi.
Onu duymazlıktan geldim. Çizime devam ederken sadece kağıda odaklandım. "Hoş, nerede görecek ki?" diye sordu alayla. "Görüştüğünüz mü var?"
Konuşmadan beni rahat bırakmayacağını anladığımda kalemi elimden yavaşça bıraktım. "Rusya'da biliyorsun," dedim bomboş bir suratla. "Ne zaman gelir bilmiyorum, çünkü onu aramıyorum," derin bir nefes aldım. "Hayır oda beni aramıyor, başka sorun var mı?" diye sorduğumda İlayda affalamıştı. "Yanlış anladın ben-" dediğinde başımı çevirdim.
Saçmalıklarını dinlemeyecektim. Çizimi bitirdiğinde çizdiğim şeyle göz göze gelmiştim. Kesinlikle planlı çizmemiştim ama zihnime işlemişti. Kimsenin görmemesi için kağıdı defterin arasına sıkıştırdım. Ders bittiğinde gözlerim Ilayda'yı aradı. Ona baktığımı görünce kibar bir gülümseme gönderdi. "Ali'yle buluşacağım," yanakları kızarmıştı. "Sen de gel istersen."
Kafamı iki yana salladım. Ali'nin döndüğünü bilmiyordum. Uyuşturucu satıcılığını bıraktığı söyleniyordu ama bildiğim tek şey varsa bu çukurdan kimse kolay kolay çıkamazdı. Ilayda'yı uyarmak istedim, gitme demek istedim. Kelimeler dilimin ucuna kadar geldi ama dilimi ısırdım.
Yapamazdım.
Benden hala cevap bekleyen Ilayda'ya; "Kendine dikkat et," demekle yetindim. Aslında dikkat etmesi gereken kendi değildi, Ali'ydi.
Ali Özlü. Bu isim benim felakettim ki, mezarımdı hiç hatırlamak istemediğim geçmişimin parçasıydı.🪐
"Kızım," babamın sesiyle yemekte olduğum mısır gevreğini bıraktım. "Yine mi sağlıksız beslemiyorsun?"
Levent Kılıç. Her zamanki sorumlu baba rolünü oynuyordu.Mısır gevreğini elimle ittim. "Ne zaman geldin?" Hemen karşıma oturdu. "Sabah sen uyuyordun."
Ebru söylenerek mutfağa girdiğinde bizi görmesiyle duraksadı. "Aşkım," dedi cilveyle. "Işe gittin sandım." Babamın dudağına öpücük bıraktığında gülmek istedim."Birazdan aşkım." Babam gerçekten Ebruyu seviyor muydu? Tartışılır.
Babam ve annemi en son nişanda görmüştüm uzun süredir ikisiyle de görüşmüyordum. Annemle bu gidişle düğünde görüşürdüm."Rusya nasıldı?" Diye sormamla Ebru gerildi. Annemin orada olduğunu biliyordu. "Annemle görüştün mü?"
Babam ne yaptığımı anlaşmış olacak ki gözlerini kıstı. "Aynı uçakta gittik biliyorsun."
Annem gurursuz bir kadındı. Ebrunun varlığını bile bile uzun süre babamla boşanmadı. Melisa doğduğunda bile...
Yok saymak istedi, hiç olmamış gibi davrandı ama gerçekten kaçamadı. Melisa'nın doğumu aslında annemin ölümüydü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Morganit
Roman d'amourO kadar uzun süre konuşmadı ki bir an konuyu kapattığımı sandım. Elindeki taşı yavaşça baş parmağı ile okşadı. "Morganit" Gözlerini taştan ayırmadan konuşmaya devam etti. "Sana benziyor," yüzünde soğuk bir gülümseme belirdi. "Bu taş, aynı sana...