O kadar uzun süre konuşmadı ki bir an konuyu kapattığımı sandım. Elindeki taşı
yavaşça baş parmağı ile okşadı.
"Morganit"
Gözlerini taştan ayırmadan konuşmaya devam etti. "Sana benziyor," yüzünde soğuk bir gülümseme belirdi. "Bu taş, aynı sana...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Benim için tesadüf bir şey yoktu. Normal de o kadar planlı biriydim ki gideceğimiz herhangi bir yerin sahibine kadar araştırırdım. Son zamanlar da bunu yapamıyordum, kafam dağınıktı ve sanki bütün aksilikler bu anımı bekliyormuş gibi üst üste gelmişti. Plansız şekilde iki kez Savaş'la karşılaşmıştım ve bu durum beni öfkeli biri yapıyordu.
"Savaş Demir," dedi Kaan sandalyemi çekip oturmam için bekledi. Zarifçe sandalyeye oturup, kibar bir gülümseye gönderdim. "Şirketimizin yeni avukatı."
Harika(!)
Neden bilmiyorum Savaş'ın yüzüne bakacak cesarette bulunamadım onun yerine kafamı menüye gömdüm. Garson siparişlerimizi almaya geldiğinde tuttuğum nefesi verdim. Çok tuhaf davranıyordum ve nedenini bilmemem beni tedirgin ediyordu. Tüm keyfim kaçmış bir şekilde dudaklarım aşağı doğru büküldü. Birazdan şımarık çocuk gibi ayağımı yere vurup ağlarsam kendime şaşırmazdım.
Garsona gülümsedim. "Tarte Tatin alacağım." Kaan inanamaz gibi bana baktı. "Tatlı mı?" diye sordu.
Tarte Tatin oldukça hafif bir tatlıydı. Tatlı olduğuna bin şahit bile isterdi ama konumuz bu değildi. "Evet," diye cevapladım Kaan'ı. "Birden canım çekti."
Savaş ve Kaan'da sipariş verdiğinde daha çok gerilmiştim. Yemek gelene kadar sohbet etmek zorunda kalacaktık ki ben daha Savaş'ın yüzüne bakamıyordum. Kaçarım olmadığını biliyordum bu yüzden pes edip kafamı kaldırdım. Savaş ise bana değil, Kaan'a bakıyordu. Kaan'ın dediklerine oldukça kısa ve net cevaplar veriyordu.
Kaan masada benim olduğumu hatırlamıştı ki bana döndü. Kravatını hafif gevşetti. Kravat sevmediğini biliyordum ama çok nadir kravat takmadığı oluyordu. "Birkaç ay içerisinde biz de düğün düşünüyoruz," dedi Savaş'a hitaben.
İyi de benim bundan bile haberim yoktu ki? O an bunu sorgulamak istedim ama Kaan'ı kızdıracağını bildiğim için kabullenip, gülümsemeye çalıştım.
Savaş yine bakmadı. Masada ben yokmuşum gibi davranıyordu. Bunun beni rahatlatması gerekirken daha fazla geriyordu. Onları dinlesem de anlamayacağımı biliyordum o yüzden gelen sözde tatlımı ama aslında içinde sadece meyve olan tatlıyı yemeğe uğraştım. Tatlım bittikten sonra Kaan'ın konuşmayı bitirdiğini gördüğümde içimde garip bir huzursuzluk meydana geldi. Buradan gitmek istemediğimi fark ettim. Savaş'ın yanında mı olmak istiyordum?
Anında bu istediği kalbimin derinliklerine gümdüm. Böyle bir şey değil yapmak, düşünemezdim bile. Çünkü ben bir şeyi istersem yapardım ve eğer yaparsam bu tek benim değil, Savaş'ın da sonunu olurdu. Yaşamayı seviyordum.
Gitmek için kalktığımızda ilk kez Savaş'ın gözleri bana döndü. Durakladığını hissettim. Vedalaşmak için elimi uzattığımda elimi dudağına götürmesini kesinlikle beklemiyordum.