On Beş/пятнадцать

437 33 0
                                    


Tolga, iş arkadaşlarıyla birlikte oturmuş gecikmiş kahvaltısını yapıyordu. Hepsi erkenden gelmiş ve yeni sayının son hazırlıklarını yapmışlardı. Her ayın son haftası, üstlerinden yük kalkmasıyla bir yere gider, yemek yer ya da kahve eşliğinde sohbet ederlerdi. Bugünse sabahın erken saatlerinde işe geldikleri için atladıkları kahvaltıyı yiyorlardı. 

Masayı beş kişiye yetecek kadar yiyecekle doldurtmuşlardı. Bu beşlinin dördü erkek olunca çoğu kahvaltılığı ikiserli üçerli istemişlerdi. Eh, erkeklerin midesini doldurmak hiç de kolay olmuyordu. 

"Of oğlum, bu ne biçim kaymak! Tolga uzatsana şunu sen yemiyorsun zaten." Cüneyt bir elinde saldırıya hazır bıçağıyla yakardı. Elini uzatıp hedefinin avucuna konmasını beklerken Tolga yüzündeki oyunbaz gülümsemeyle kaymağı kendine biraz daha yaklaştırıp bir dilim ekmek aldı ve keyifli bir mırıltıyla kaymağa buladı. 

"Yiyorum kardeşim, bitince veririm."

"Vay pezevenk..." Kısık gözleri Tolga'ya bombalar atarken Sena'nın önündeki reçele uzanıp onu alacakken genç kadın çoktan almış ve içine ekmeğini batırmıştı. "Yazıklar olsun lan..."

Cüneyt'in somurtarak çayından aldığı koca yudumdan sonra ikili gülmüş ve tabakları onun önüne bırakmışlardı. Cüneyt attığı ters bakışın ardından yemeye dönmüştü. Açılan yeni konularla büyüyen muhabbet ile günün yorgunluğunu atmışlardı. 

Volkan çatalındaki sosisi kemiriyor, bundan sonra ne yesem diye masada gözlerini gezdiriyordu. İşte o an gördü Tolga'nın telefonunun çaldığını. 

"Tolga, telefonun."

Tüm gözler telefona dönerken ekrandaki ismi okuyanlar düşüncelere dalmıştı bile. Bir yerden tanıdık gelen ismi düşünüp dururlarken Tolga telefonunu almış, hemen geleceğini söyleyerek dışarı çıkmıştı. 

"Yeni mi uyandın?" Tolga gülerek elini cebine attı. Sanki o el cepte olmazsa konuşamıyormuş gibi...

"Hayır, spor yapıyordum. Moladasın değil mi?"

"Evet." Konuşmayı nasıl devam ettireceğini bilemeyerek sustu.

"Akşam bana gelsene." Duyduğu ile kaşları havalandı. Pekala... 

"Bugün gelemem."

"Ne?" Bunu beklemiyordu büyük ihtimalle. Eh, alışmıştı tabii her çağırdığında dibinde bitmesine. "Neden?"

"Pixel'i sürekli Helin'e bırakıyorum. Arkadaşım falan, tamam ama onunda kendi hayatı var. Rahatsız etmek istemiyorum." 

Bu dile getirebildiği sebepti, bir de söyleyemediği vardı. İşleri öyle yoğundu ki son zamanlarda sadece beş dakikalık duşlara vakit bulmuş, bedenini temizleyecek vakit bulamamıştı. Pavel'i de öyle bir görüntüyle karşı karşıya bırakmak istemiyor, onun karşısına en bakımlı haliyle çıkmak istiyordu. Sonuçta sevgilisinin o haline dizdiği iltifatlardan daha çok sevdiği bir şey yoktu. 

"Biraz para verelim."

Tolga gülerek başını salladı. "Almaz. Önceden sordum ama kabul etmedi. Tabii biraz da dayak yedim."

"Yani gelmeyeceksin?"

"Evet." Yerdeki çakıl taşlarına vurdu. "İstersen sen gel?"

Bunu sormasıyla beyninde saat hesaplamalarına başlamış oldu. İşi altıda biterse eve gittiği gibi Pixel'i beslerdi, hızla banyoya girer, tüm tüylerinden kurtulurdu. Çıkıp bedenini kremle yumuşatırdı. Saçlarını kurutur, banyoyu toparlardı. Bunların hepsine bir saat, hayır bir buçuk saat diyelim. Belki iki? Sonra gider, evi toparlardı. Doğru ya, Pixel'i yürüyüse çıkarmalıydı...

Pavel (Gay)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin