On Dokuz/девятнадцать

607 45 33
                                    


Medya: Pixel Güngören



Büyük yıkımların kalıcılık süresi yarattığı etki kadar olur. Kimi için bu süre çok kısayken kimileri için sonsuza kadar devam eder. İnsanın kendine verdiği değer, kendini tanıması, sevmesi ve hayata karşı duruşu ile bu yıkımın boyutu belirlenir. 

Tolga için bu, bir kaç haftaya denk geliyordu. Bu haftalarda ne kadar denerse denesin kendine söz geçirememiş, olanları beyninde oynatıp durmuştu. Her defasında yeni bir senaryo ile sahneleri canlandırmış, işlerin farklı bir yolda ilerlemesi durumunda ne olacağını düşünüp durmuştu. 

Öyle anlar gelmişti ki, damarlarında dolaşan kırgınlığa, kızgınlığa, öfkeye rağmen onu özlediğini düşündüğü olmuştu. O anlarda kendine kızgınlığı daha da artmıştı işte. Yine de durduramamıştı kendini. 

Şimdi düşünüyordu da, bu ilişkinin amacı da sonu daha başından belliydi fakat o bunu fark edemeyecek kadar uçuktu o zamanlar. Tanışmalarından çok kısa bir süre sonra ondan hoşlandığını söylemesi, bunu söyleme şekli, onunla vakit geçirirken yaptıkları, konuştukları konular... Hepsi aslında onun niyetini göstermişti ama dediğim gibi, Tolga için bunu anlamak o zamanlar için mümkün değildi.

O aşık olmuştu. İlk defa korkusuzca "ben buyum" dedikten sonra kendi gibi birini bulmuş ve kendini o bariz yalnızlık hissinden arındırmıştı. Pavel'in varlığı onun kendine olan güvenini arttırmıştı, tek olmadığını bilmek, onun gibi birinin daha olması, korkusuzca ona yaklaşıp hislerini (yalan olsa da) söyleyebilmesi onda büyük bir etki yaratmış, cesaretine, kendine güvenine hayran olmuştu.

İlk defa bir erkeğe bacaklarını aralamıştı, ilk defa bu denli bağlanmıştı, ilk defa Pixel'i uzun süre başkasına bırakarak ilgisiz bırakmıştı. Onu sevdiği için çekingenliğini yok etmeyi ve ona ayak uydurmayı denemişti, başarmış olup olmaması artık pek de önemli değildi. 

"Hey, Tolga!"

Dalgınlıkla baktığı masadan bakışlarını kaldırıp gelen gruba baktı. Beklediği kişileri görmesiyle gülümsedi, bardağını bırakıp kalktı. 

"Sonunda! Nerede kaldınız?"

Sıkı bir sarılmayla onu kendine hapseden İlker sessiz kalırken, Murat çektiği sandalyeye kendini atmıştı.

"Arabayı Kıvanç kullanınca..."

"Oğlum madem beğenmiyorsunuz ne diye her seferinde servis niyetine çağırıp duruyorsunuz lan?"

Murat sadece omuzlarını kaldırıp indirdi. Kendisine bakan Tolga'ya gülümseyerek bir baş selamı verip herkesin oturmasını bekledi. 

"Beleşe şoför bulmuşum, bırakmam. İstersen iki günde getir beni, hiç fark etmez." İlker sonunda Tolga'ya doyduğundan adamın kollarından çıkmasına izin vermiş ve boş bir sandalyeye oturmuştu. Gözleri fıldır fıldır mekanı dolaşıyor, bir garsonla gözgöze gelmeyi deniyordu. Geldiği an sinyali verecek ve adamın gelmesini sağlayacaktı. 

"Naber kardeşim?" Kıvanç kısa bir sarılmayla Tolga'ya selamını verdi.

"İyidir, senden naber? Hallettin mi bahsettiğin işi?"

Kıvanç duymak istediği soruyu duymasıyla hızla yerine oturdu ve masaya yaklaştı. 

"Halletmem mi be?! Bi' görsen... Harbiden ha, gelip görsenize abi."

"Daha yeni oturduk." Murat masadaki menüye uzanırken bıkkınlıkla mırıldandı. Bu adamın kıçı bir kerede olduğu yerde kalsa şaşırırdı zaten. 

Pavel (Gay)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin