""
Gözler kalbin aynasıdır derler. Kalp harap olduğunda gözden yaş düşmesi de bundan mıdır? Bundan mıdır canımın acısının gözlerime kızıl damarlarla oturması? Yüreğimin yangınını hafifletmek için gözümden gönlüme akan su mudur o damlalar?
Bilemedim, görmek istesem de esasen beceremedim bugüne kadar. Ama bugün gözyaşının bile bir nimet olduğunu anlamıştım. İçimde alev alev yanan onlarca şeye inat minicik pınarlarla merhem sürmeye çalışıyordum yaralarıma. Ateş vurdukça dağlanan yaralarım, acıdan iki büklüm olmuş ruhum ve içimde çöken bir harabe.
Aynı yerdeydim.
Küçük Mülzem'in aklından bir türlü silemediği, içine bir yumru gibi oturup kalkmayan yerdeydim.
Annemin öldüğünü gördüğüm, soğuk bedenine son kez temas ettiğim yerdeydim. Sonrasında toprağına sarılma imtihanı uygun görülmüştü bana, ahirete kadar toprağına sarılıp burnumun direğini sızlatan kokusunu duyumsamaya çalışacaktım.Gözümden firar edenleri tutmaya niyetlenmedim. İçime sığmazlarken daha fazla dayanmanın bir lüzmu yoktu. Yutkundukça boğazıma oturan çocukluğum ne yaparsam yapayım bırakmıyordu beni.
Annemin nasihatleri, sarılışı, beraber evi temizlemelerimiz, namaz kılmamız, soğukta birbirimize sarılıp ısınmaya çalışmalarımız... Öyle özlemiştim ki onu, tarifini yapabileceğim bir kelime lügatımda mevcut bile değildi.
Bu eve gelmeyi üç dört yıldır erteliyordum. Bugün eşimle beraber gelmiştik ama o şuan yanımda değildi. Evi gördüğümde beni biraz yalnız bırakmasını istemiştim, zor da olsa izin vermek durumunda kalmıştı. Zorla oturduğum divandan kalkıp tozlu kapıdan geçerek dışarıya çıktım. Kapının önünde beni bekleyen Dildâr'ın bakışları beni bulunca onun da gözlerinin kızarık olduğunu fark etmiştim. Yanıma iyice yaklaşıp elleriyle ellerimi kavradı ve:
"Bir daha omuzlarına bunca yükü tek başına yüklenme. Bırak ben de ortak olayım, beraber kaldıralım gözümün nuru. Biz beraberken daha güçlüyüz, unuttun mu?"dediğinde zorla gülümsemeye çalıştım. Bu sefer onunla beraber içeriye adımladığımızda o da benimle geldi.
Oturma odasının tam ortasında normalde serili olan ama annemin kanıyla dolduğu için yüksek ihtimalle çöpe atılan halı dışında tüm eşyalar tamdı. Renkli örtüsü olam divan, yerde birkaç minder, küçük sehpamız, duvarda asılı duran Kabe resmi, içi boş olan kitaplık. Bu kadardı işte.
Evi dolduranın eşya değil insan olduğunu o an iliklierime kadar hissettim. Annem olmayınca bomboş gelmişti gözüme birden her yer. Onun elinde oyasıyla oturduğu minder anlamını yitirmişti sanki. Yanımda tek kelime etmeden duran eşime döndüm ve annemi dünya gözüyle son kez gördüğüm yeri göstererek:
"Annemi en son burada gördüm, kanlar içinde."dediğimde elini ağzına kapatmaya yeltenirken koca bir ah ağzından firar etmişti. Gözlerinden damlalar düşerken ben de kendimi bir anda yere bıraktım.
Dizlerim soyuldu ama o günkü kadar acımadı.
Gözümden bir yaş daha düştü ama o kadar içimi yakmadı.
Yandım, kavruldum ama yanıma oturan eşimle kendim kadar onun da üzüldüğünü fark ettim. Küçük bedenine kollarımı doladığımda o da bana kollarını dolayıp başını omzuma gömmüştü. İçli içli ağlarken ben de ona eşlik ettim, fısıldarcasına konuşuyordu ama anlamaya gayret etmiştim. En sonunda duyduğumda ona daha sıkı sarıldım, hiç bırakmak istemiyormuş gibi:"Allah'ım onun omuzlarına çöken acısını paylaşmam için bana yardım et, dayanamıyorum ağlamasına."
İnsan kendine bile gurbetken herhangi bir insanı yuvası bellemesi garip gelirdi bana hep. Ben kendime yabancıyken, başkasının beni böyle tamamlayabileceğini tahmin bile edemezdim. İkimiz de kendine gurbet, birbirimize hasret büyümüştük belki de. Birbirimizden habersiz, yüreğimizde yatan bir sevdayla. Bu yüzdendi belki de benim canım yandığında onun da yanması ya da tam tersini yaşıyor oluşumuz. Onun gözündeki yaşın yüreğimi dağlaması bu yüzdendi. Küçük yaşlarımıza inat beraberken dağları delebileceğimize inancım bu yüzdendi.
İkimiz de Rabbimize sonsuz güvenirken, bir de iki güven duyan kalp birleşmişti. O yüzden dağları bile beraber delebilirdik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MÜLZEM (Tamamlandı)
SpirituellesSizin hiç kanatlarınızı kırıp ellerinize verdiler mi? Yoldular mı tüylerinizi acımasızca. Yüzünüze canınızın acısını umursamadan soğuk soğuk güldüler mi? Sizin, sizin hiç üşümedi mi kalbiniz? Benim üşüdü, annem yerine toprağa dokunduğum gün üşüdü iç...