"Ağabey bebek size emanet bak, sınava gidiyorum ben. Tamam mı?""Ya sen benden iyi bakıcı mı bulacaksın? Mülzem beceremez diye korkma ben varım burada. Oy benim küçük Mülzem'im."yanda kitapları yerleştirirken göz ucuyla Hamza'ya bakıp güldüm. Kendinden bu kadar emin konuşması komiğime gidiyordu. Dildâr bana baktı ve eşarbını düzeltirken:
"Mülzem'in işi bittiğinde hemen ona ver. Yorulma diye diyorum yani ağabey."
"Git Dildâr gözüm görmesin. Yazıklar olmasın emeklerime benim. Hubeyb'im, duyuyor musun dayısının paşası?" Dildâr oğlumuzun yanağına minik bir öpücük kondurup yanıma yaklaşırken Hamza:
"Dur seni babana doğru bakar oturtayım da onu gör. Tamamen ona benze. Annene çekme hiç. Arada bir bana da bakabilirsin, mükemmel mizah seviyesi için. Benim kadar olmaz ama çırak takılırsın işte. Şaka şaka ben öğretirim sana. Doğrusu annenin genleri geçtiyse yandın yani. Evde beş gün bekleyip taş gibi olmuş bayat ekmek tadında espirileri olduğu için."
Yanıma iyice yaklaşan Dildâr'ı görünce kitaplıktan destek alıp ayaklandım. Dildâr bize bakan şaşkın bakışlı oğlumu gösterip tatlı bir sinirle:
"Oğlumu bana karşı dolduruyor, görüyor musun? Neyse ki sana benzesin diye uğraşıyor, benim de en büyük dûam o. Takılmıyorum o yüzden."
"Ama üzülür." Dildâr kaşlarını kaldırıp neden diye baktığında devam ettim:
"Böyle güzel bir annem varken babama mı çektim diye. Her hâli sana benzese hayır demem."yanakları hafiften kızarıp gözlerini kaçırdığında gülümseyip oğluma göz kırptım. Öğren yavrum bunları, eşine yaparsın sende. Bak ne güzel açtı o gül yüzü, değer oğlum. Onların gülüşü için değer.
"Vazgeçtim Hubeyb bakma, bakma oğlum sen. Sen yengenle bizi örnek al."
"Ne yazık ki üç aylık bir bebek kimi örnek alıp alamayacağını seçemiyor ağabey. Annesi ve babasına bakacak mecbur." Hamza omuzlarını bir aşağı bir yukarı yapıp mutfağa doğru ilerledi. Ben de fırsattan istifade etrafı kolaçan edip kimse olmadığını görünce bir buse kondurdum sevdiceğimin yanağına.
"Mülzem çocuğun önünde, ayıp."
"Ya o anlamıyor ki, hem anlasa da annesine sevdalı bir babası olduğunu anlar." Dildâr kızaran yanaklarına ellerini koyup hayretle:
"Sen bayağı açıldın bakıyorum. Biraz normal davran kalp bendeki de." onu böyle tatlı hâllerde görmeyeli uzun zaman olmuştu. O kadar yoruluyordu ki konuşmaya vakit bile bulamıyorduk çoğu zaman. Vedalaşıp oğlunun yanına yeniden gittiğinde gülümsedim. Ondan ayrılmıyordu. Zorla elini bırakıp geç kaldığı için koşuşturarak mekândan çıkış yaptı.
Hubeyb mi, hâlâ şaşkın şaşkın bakıyordu. Bakışları beni bulduğunda gülümsemişti. Hemen yanına gidebilmek için son kalan birkaç kitabı da yerleştirip masaya ilerledim. Eldivenlerini çıkarmak için tüm gücünü feda etmeye çalışıyordu.
Kucağına düşmek üzere olan eldiveni geri takması için çabalamadım, dışarıya çıkan beyaz tenini öpmek istiyordum çünkü. Minik elini tutmak için yaklaştığımda parmağımı kavrayan avcunu dudaklarıma yaklaştırdım. Minik parmaklarını öptükçe gülümsüyordu. Yanaklarına da öpücükler kondurup onu seyretmeye başladım. Bizim minik mucizemiz. Rabbimiz tarafından emanet edilen bir başka nimet. Nimet tabi, yüreğin nimeti.
Gözleri annesi gibi yeşilli kahve olsun istiyordum. Rengi yavaş yavaş oturmaya başlamıştı ama belli değildi. Burnu minicikti, yok gibiydi adeta. Benim burnum hafiften kemerli olduğu için bu meselede de annesine kayıyordu. Sima olarak beni andırıyordu, yani herkes öyle diyordu. Hamza'nın en büyük dûası gerçek oluyordu hani. Küçük Mülzem, kopyası.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MÜLZEM (Tamamlandı)
SpiritualSizin hiç kanatlarınızı kırıp ellerinize verdiler mi? Yoldular mı tüylerinizi acımasızca. Yüzünüze canınızın acısını umursamadan soğuk soğuk güldüler mi? Sizin, sizin hiç üşümedi mi kalbiniz? Benim üşüdü, annem yerine toprağa dokunduğum gün üşüdü iç...