4 - "Sessiz feryat"

1.8K 199 55
                                    

"""

"Kaçılmaz sonlar, gidilmez yollarla dolu insanın ömrü. Bir kelebek kanadına bağlı umutlarla, ağlayan gözlerle girdiği çıkmazlarla sürüp gidiyor. Neyi arıyor insan, neyi bulmaktan aciz, neyi taşıyamıyor yüreği; bilmiyor. Bilmekten korkuyor belki de, kendi olmaktan kaçıyor bir ömür. Aynada gördüğünün arkasında acı çeken ruhunu görmüyor. Süslüyor kendini, daha çok boyuyor ruhundaki morlukları kapatmak için. Fayda yok, yalnız başına kaldığında göz yaşları boyaları yıkayıp çırılçıplak bırakıyor tüm kusurları. Fayda yok, ziyan olan ömrün göz yaşları.
Katran karası olmuş onca ruh, ağlayan bir yürekle yaşamaya çalışıyor. Fayda yok, Allah'tan başka. Gayrı yok merhem, tövbeden başka.
Fayda yok, insanoğlu aciz. Nefsinin prangalarına vurulmuş kalbi, çırpınan kanatlarını kırmış. Fayda yok, hüsran olmak yakın. Fayda yok; Allah'tan başka yol, yordam mı bildin? Dünyaya kanan bir gözün kan akıtması bu. Dönüp dolaşsan da ey gönül, yine Allah'a sığın. "

Defteri kapatıp başucuma koydum. Daralan içim en çok kalem ve kağıtla birleşince dünyadaki huzura erişiyordum. Söyleyemediğim sözleri toplamıştım defterlerde, mürekkebi kanım bilmiştim de yazıyordum. Neyim vardı Allah'tan başka; bunu düşünüp dururken karalamıştım birkaç satır. Yarınki biyoloji sınavından geçmiştim bir anda, yüreğim taşıyamamıştı dünya yükünü.

Zaten ben zayıftım. Belim de taşıyamıyordu dünya yükünü, yüreğim de. Ruhum ağlıyordu onları görünce, değmez diye. Ben hâlâ hiç çiçeğin kopmasına ağlıyordum, ömrümün en nadide çiçeği kopmuş olsa bile. Odada bulunan insanlar yatmaya hazırlanıyordu, yatsıyı kıldığımdan beridir dünyadan soyutlanmıştım bense. Camın kenarında olan yatağımda yıldızlara bakıyor, düşünüyor, düşünüyor ve en nihayetinde yazıyordum. Kabuk bağlayan yaralarımı her defasında daha çok kanatarak yazıyordum.

Sonra aklıma annem geldi, gözümden bir yaş düştü. Gözüm değil, gönlüm ağlıyordu ama kimse bilmiyordu. Ben, koskoca adam olmaya yeltenmiş olan ben hâlâ küçük Mülzem'le beraber sarılıp ağlıyordum bazı geceler. İçimde açmamış güller vardı, kökünden kopmuş fidanlar. Tekrar dikmeye çalıştıkça canice üzerine basılan bir çiçek gibiydi ruhum, ezilmekten harap olmuş. Ben yine Allah'a sığındım, bir tek onunla kalbim imtinana eriyordu.

"Onlar, inananlar ve kalpleri Allah'ı anmakla huzura kavuşanlardır. Biliniz ki, kalpler ancak Allah'ı anmakla huzur bulur. (Ra'd / 28)"

Aklıma o gün geliyordu, sekiz veya dokuz seneden fazla da olsa zihnime mıh gibi kazınan o gün. Gidenin dönmediği ama buluşmanın ahirete kaldığı hissini taşıyamamıştı yüreğim. Çocukluk işte, ne yaparım diye ağlayıp durmuştum. Efendimiz'in annesinden, babasından, dedesinden, eşi Hz. Hatice'den, sevdiği amcasından ve neredeyse bütün çocuklarından ayrılıp bu acıyla sınandığı dünyada ben bu acıyı çok görmüştüm kendime.

Dedim ya çocuktum, bu dünyadan bir şeyler istiyordum o zamanlar. Dünyadan istenecek tek şeyin hayırlı bir ölüm ve Allah rızası için yaşanacak bir ömür olduğunu bildiğim hâlde, annemi istemiştim. Ama unutmuştum, Allah'tan başka sığınacak yoktu. Yönümü, yolumu, sonumu O eylemek için gerekiyordu bunca acı, helal olsun. Bu yoldan dönmemek için binlerce kez dağlanacaktı belki de kalbim, yine helal olsun.

Ama bazı hasretler var ki özlemlere bile sığmaz hale geliyor bazen. Bugün tam da onlardan birindeydim yine. Kendi kendime, Allah'la bir ve bunca yürekten bilmez içinde kanayan bir ruhla... Çıkmayan sesimle içime içime bir cümle söyledim, yüreğim çoktan o güne gitmişti:

"Anne, ben seni çok özledim."

9 yıl önce...

Bugün ikinci sınıfın son günüydü, ben ise karnemle heyecan içinde diğer arkadaşlarımı bekliyordum. Hem mutlu hem de üzgündüm aslında. Artık Hamza ile her gün görüşemeyecektik, en azından Kur'an kursu zamanına kadar. Geçen sene de beraber gitmiştik, bu yıl da Allah nasip ederse gidecektik.

MÜLZEM (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin