Sabah olmuş, yeniden bir gün doğmuştu hanelerimize. Dünkü karmaşa içinde geçen nişandan sonra bugün elhamdülillah rahattık. Yani rahat dediysem, çokta rahat değil çünkü Dildâr ve Hamza'nın soğuk savaşı tam gaz devam ediyordu.
"Anne ekmeği uzatır mısın?"
"Az ye ekmeği zaten hamilesin şişersin iyice."dediği şeyle gülüp önüne dönen Hamza'ya şaşkın bir şekilde bakakalmıştım. Gerçekten kavga istiyordu.
"Efendim ağabey, ne demeye çalışıyorsun sen bana?"
"Ne anladıysan o, zorlama Dildâr."
"Hayır yani ben kilo alırsam ne olacak? Kiloluyum diye sevmeyecek misiniz beni? İnanamıyorum dediğin laflara bak. Mülzem görüyorsun değil mi, sen de mi böyle düşünüyorsun?"diye bana döndüğünde yüzü sinirden kızarmıştı. Belli etmemeye çalışsa da aşırı sinirliydi ve ben bu hallerinden biraz korkuyordum. Hızla kafamı olumsuz anlamda sallayıp işaret diliyle:
"Ben hiç öyle bir şey dedim mi? Hem Hamza da öyle demek istememiştir."dediğimde Hamza ikimize birden bakıp:
"Gayette öyle demek istedim. Zaten karnı da yuvarlanacak top gibi yuvarlarız artık."dediğinde Dildâr'ın gözleri dolmuştu. Ben Hamza'ya lütfen böyle konuşma adlı bakışlarımı atarken Derman babam olaya dahil olmuştu:
"Birbirinizi üzerek bir yere varamazsınız. Eğer bir derdiniz varsa konuşun, halledin. Oğlum kardeşini de Mülzem'i de ve yeğenini de üzüyorsun. Sen de üzgünsün, hep beraber halledin bu işi akşama kadar. Allah'a emanet olun, ben çıkıyorum."dediğinde annem de peşinden kalkmıştı. Dildâr'a yeniden baktığımda gözleri dolu dolu yemeğini yiyordu. Dildâr sessizce:
"Afiyet olsun size, Allah'a emanet olun."deyip ayaklandığında Hamza kolunu tutup onu durdurmuştu. Pişman bir şekilde:
"Dildâr..."dediğinde Dildâr ona bakarak:
"Her üzüldüğünde insanları kırarak bir şeyler elde edemezsin ağabey. Sana göre komik belki ama ben üzülüyorum. Şuan biraz sinirliyim, sonra konuşuruz inşaAllah. Hakkım helal olsun, küs de değilim."
"O zaman şimdi halledelim? Özür dilerim Dildâr."
"Kırıldım ağabey."deyip kolunu yavaşça Hamza'nın elinden kurtardı. Ben de ayaklanıp kapıya gitmeye yeltenen eşimin peşinden yürümeden önce:
"Şu aralar çok daha alıngan, eskisi gibi davranamıyor o yüzden. Üzme kendini, alışacağız bu duruma da."deyip eşimin peşinden gitmiştim. Odaya girip kapıyı tam kapatacağı sırada beni görünce durmuştu. Ben de içeri girdiğimde sessizce kapıyı kapattı. Yüzüme bakmıyordu.
Yavaşça yüzünü kaldırıp bana bakmasını sağladığımda gözlerini dolu dolu gördüm. Ben ona dayanamazdım ki. Benim de gözlerim hafiften dolunca burnunu çekip:
"Ben böyle yapmak istemiyorum ama oluyor işte. Özür dilerim, üzüyorum seni. Hatta herkesi üzüyorum."deyip ağlamaya başlayacağı sırada kafasını göğsüme yasladım. Beline kollarımı doladığımda hıçkırık sesi kulaklarıma dolmuştu.
Ağlamasını duyduğumda o sussa da onun yerine ben de ağlasam diyordum. Emanetti o bana, Allah'ın emanetiydi. Emanetimin gözünden yaş düşmesine izin verdiğim için de üzülüyordum. Başının üzerine kafamı yaslayıp o sakinleşene kadar bekledim. Biraz sonra sakinleştiğinde gömleğim gözyaşları ile ıslanmış hâldeydi. Dildâr gömleğime baktı ve:
"Hep ıslanmış gömleğin, özür dilerim."
"Özür dileme benden canımın içi. Ben özür dilerim, sen ağlıyorsun ve ben buna engel olamıyorum."dediğimde bana parıldayan gözlerle bakmıştı. Böyle bakması için neler yapardım biliyor muydu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MÜLZEM (Tamamlandı)
EspiritualSizin hiç kanatlarınızı kırıp ellerinize verdiler mi? Yoldular mı tüylerinizi acımasızca. Yüzünüze canınızın acısını umursamadan soğuk soğuk güldüler mi? Sizin, sizin hiç üşümedi mi kalbiniz? Benim üşüdü, annem yerine toprağa dokunduğum gün üşüdü iç...