"""Kardeşim elmayı verdi diye ağaca teşekkür etmek nedir ya? Hangi kafa bu, neyin kafası?"karşısında duran çocuğa ani bir çıkış yaşayan Hamza ile kafamı okuduğum Kur'ân'dan kaldırmıştım. Çocuk ona ne demişse kıpkırmızı olmuştu.
"Bilim bunlar, sen ne anlarsın?"dediğinde daha da sinirlendi. Kafasını kenara doğru çevirip bir şeyler mırıldandığında sabır çektiğini pektabi anlamıştım. Agresif yapısı yüzünden günün yüzde yüz yirmisinde sabır çekerdi.
"Bak güzel kardeşim. O kupkuru dallara, üzerine bastığın toprağa ilahlık vererek bir yere varamazsınız. O kupkuru dal ya, içinden sulu bir meyve çıkıyor. O dalın kendine hayrı mı var bir de çiçeklensin, tomurcuk yapsın, elmayı büyütsün?"
"Kim büyütüyor o zaman, ağaç değilse?"
"Allah büyütüyor, Allah yediriyor, Allah içiriyor kardeşim. Her şeyi maddede arayanların akılları gözlerindedir, gözler ise maneviyata kördür demiş Bedüizzaman. Gözünle bakma, zihninle bak olaya."eliyle elmayı tuttu ve gözüne sokarcasına:
"Bu ağaç seni tanıyor mu sanıyorsun? Vücuduna uygun binlerce vitamin, mineral, kokusu burnuna, tadı ağzına, miden bile sindirimi için enzim salgılıyor bunun? Bir elma seni tanıyor, bir elma! Aslında tanıyan elma mı sence?"
"Değil mi?"
"Değil tabi güzel kardeşim. Hatta dahasına gidelim. Bu elmanın oluşması için günlerin devam etmesi, güneşin doğması, yağmur yağması ve daha binlercesi olması gerekiyor. Bir elma için bütün kâinat seferber oluyor baksana. Bir elmanın mâliki, tüm kainatın mâliki olmazsa nasıl olacak bu iş?"
"Elmayı bilen, beni bilen, kâinatı bilen. Benim kafam karıştı."
"Baksan, gözlerinle değil aklınla ve vicdanınla, bir elma bile la ilahe illallah diyor be kardeşim." Hamza'nın dediğiyle gülümsedim, ne güzel anlatmıştı. Her şey birbirine bağlıydı, bunu bize anlatılan fen derslerine en basitinden ekosistem derslerinde bile görüyorduk. Maddelerden biri fazlalaşsa ya da azalsa toptan düzen bozuluyordu. Fen derslerinde anlatılan natüralist şekli bir kenara atıp içindeki hakikati çıkarsak, cahil kafaya bir tokmak gibi iniyordu her şey.
Çocuk saçlarını karıştırıp derin bir nefes alıp verdi. Hamza alttan alta gülümsüyor ve umut dolu bakıyordu. Elhamdülillah, dinimizi bizimle kılana.
"Haklısın, baktığım zaman her şey birbiri ile iç içe geçiyor. Bir elma, bir hücre bunların yaşaması için bile tüm kainatın kusursuz şekilde hareket etmesi gerekiyor."Hamza ile kafamızı aynı anda onaylarcasına salladık. Kahve yapma zamanım gelmişti anlaşılan. Hemen mutfak tarafına gidip cezveye kahveyi koydum. Genelde orta şekerli yapardım, kendim şekersiz içsem de.
Kahveler hazır olunca Hamza ile çocuğun yanına gidip bıraktım. Ve Devran amca'nın gelen kafası karışık kardeşlere hediye ettiği seccade ve tesbih ikilisinden koydum. Çocuk bana gülümseyip:
"Allah razı olsun, çok teşekkürler."dediğinde elimi kalbime doğru koyup gülümsedim. Hamza'ya da göz kırpıp yerime döndüm.
Birazdan işaret dili öğrenmek için hanımlar gelecekti. Biz işaret dili öğrenince, mahalleli de benimle ve başka konuşamayan, duyamayan kardeşlerle anlaşmak için işaret dili öğrenmeye heves etmişti. Devran amca da hoca tutmuştu bir tane, haftanın belirli günleri ders yapılıyordu.
Hanımlar ve erkekler ayrı ayrı geliyordu. Hanımların olduğu gün Hamza'nın annesi ve kız kardeşi burada oluyordu. Hanımlar için ayrı, erkekler için ayrı hoca tutmuştuk. Herkes ders alırken rahat olsun diye. Devran amca böyle şeylere çok dikkat ederdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MÜLZEM (Tamamlandı)
EspiritualSizin hiç kanatlarınızı kırıp ellerinize verdiler mi? Yoldular mı tüylerinizi acımasızca. Yüzünüze canınızın acısını umursamadan soğuk soğuk güldüler mi? Sizin, sizin hiç üşümedi mi kalbiniz? Benim üşüdü, annem yerine toprağa dokunduğum gün üşüdü iç...