"
"Oğlum biraz dikkat edin çocuğun canı yanacak!"
"Anne kucağımıza alalım istersen. Getiriyoruz işte sakin sakin."sinirle homurdanan Hamza'nın sesini kesen bu sefer annem değil Dildâr olmuştu:
"Ağabey biraz daha dikkat edin!" Muaz yandan gülerken Hamza sinirle kendi kendine konuşuyordu. Sonunda yatağıma beni düzgün bir şekilde yatırdıklarında gözlerine minnetle baktım. Teşekkür etmek istediğimi ikisinin de anladığını biliyordum.
Hamza anneme ve kapıda duran Dildâr'a gözünün ucuyla bakıp gömleğinin yakalarını çekerek:
"Mülzem olmasa dayanamam bu işkenceye, yordunuz hanımlar ya."dediğinde Safiye annem elindeki mutfak havlusunu terlik niyetiyle Hamza'nın omzuna vurmuştu. Muaz gülmemek için kendini zor tutarken ben tutamamış ve sinirli bakışları üzerime çekmiştim. Annem sinirle havluyu kendine çekti ve:
"Gelinim içeride olmasa gösterirdim ben sana! Yorulmuşmuş, anneyim ben anne."dediğinde bu sefer sinirli bakışları üzerine çeken Hamza'ydı. Muaz yavaştan odadan çıktıktan sonra Dildâr gelmişti.
"İyisin değil mi, canın yanmıyor?"
"İyiyim."dediğimde yorgun bir şekilde gülümseyip yatağın kenarına oturmuştu. İki gündür ne kadar belli etmemeye çalışsa da çok yorulmuştu. Süt dökmüş kedi gibi olan Hamza hareketlendi ve anneme:
"Anne hadi dinlensin çocukların, çıkalım biz de. Yorulduk kaç gündür."dediğinde Dildâr'ın gözleri kapanmak üzereydi. Onlar çıkmadan önce zorla çıkan sesiyle:
"Ben biraz uyuyayım uyandırın beni. Yarın nikah var hazırlık yapmamız lazım."dediğinde annemler bir şey demeden çıkmışlardı. Hâlâ insanları düşünüyor olması beni gülümsetse de çoğu zaman endişeleniyordum. Kendini çok yıpratıyordu.
İçeriden Muaz'ın gittiğine dair sesler duyulunca Dildâr başörtüsünü ve feracesini çıkarıp yanıma uzandı. Benim gibi yan dönerek yüzüme bakıp:
"Seninle böyle durup birbirimize bakmamızı bile özlemişim."dediğinde ben de tebessüm edip onu onaylamıştım. Derin bir nefes alıp elalarını gözlerime sabitlerken ikimizin gözlerinin de yavaş yavaş kapanmaya başladığını hissediyordum. Nitekim öyle de oldu. Birkaç dakikaya kalmadan ikimiz de rüyalar âlemine geçiş yapmıştık.
"""
"Annem ütü nerede, başörtümü ütüleyemedim hâlâ." Dildâr'ın sesiyle yeniden gözlerimi açtığımda sabah namazından sonra uyuya kaldığımı fark etmiştim. İnsan yattıkça daha da miskinleşiyordu. Ömrümün hiçbir bölümünde bu kadar çok yatmamıştım sanırım. Henüz üç gün olmasına rağmen haddinden fazla sıkılmıştım.
"Neyse ben Mülzem'e bakayım, onun da gömleğini ütüleyeceğim."teriklerin yere temas etmesiyle çıkan hafif sesten odanın kapısına geldiğini anlamıştım. Yavaşça odaya girdi ve beni gördüğü gibi gülümseyerek:
"Eşim bey uyanmışsınız bakıyorum, hayırlı sabahlarınız olsun."dediğinde ona işaret diliyle cevap vermiştim. Yanıma gelirken onu durdurdum ve heyecanla:
"Artık ayağa kalkmak istiyorum, yardım et bana."dediğimde olduğu yerde kalmıştı. Eli başına gidip biraz düşündükten sonra bana bakarak:
"Biraz daha mı bekleseydik, korkuyorum."dediğinde olumsuz anlamda başımı sallamıştım. Sızılar üç günde oldukça azalmıştı, zaten yarın da dikişlere baktırmak için gidecektik. Gözlerinin içine bakıp elimi ona uzattığımda yavaşça tuttu. Hiç bırakmasın istedim, hep böyle tutsun.
"Yavaş ol, tamam. Dur biraz Mülzem, şimdi devam et. Oluyor, Allah'ım yardım et. Evet, haydi bismillah! Tamam!"dediğinde zorla olsa da oturur pozisyona gelmiştim. Oturmak bile ne büyük nimetmiş, kalkamadığımda bunu çok iyi idrak etmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MÜLZEM (Tamamlandı)
EspiritualSizin hiç kanatlarınızı kırıp ellerinize verdiler mi? Yoldular mı tüylerinizi acımasızca. Yüzünüze canınızın acısını umursamadan soğuk soğuk güldüler mi? Sizin, sizin hiç üşümedi mi kalbiniz? Benim üşüdü, annem yerine toprağa dokunduğum gün üşüdü iç...