Pembe saçlı genç, bıkkınlıkla kafasını uzandığı yataktan kaldırıp kumrala çevirdi. Yatak başlığına yaslanmış, telefonuyla ilgileniyordu. Ayrıca Taeyong'un gereksiz bulduğu derecede huzurlu görünüyordu.
Yarım saat kadar önce onu annesinin yanından odasına, resmen sürükleyerek getirip sonra da kapıyı üstlerine kitleyince kendiyle ilgileneceğini sanmıştı. Görünüşe bakılırsa kumralın böyle bir niyeti yoktu, çünkü onu yatağın ucuna bıraktığından beri kafasını kaldırıp bir kere bile yüzüne bakmamıştı.
Fakat Taeyong sabırsız biriydi, o ve pantolonundaki şişlik beklemekten sıkılmıştı.
Kumralın ailesinin evde olduğunu dert etmeden yerinden doğruldu, ailesinin onları rahatsız etmeyeceklerini biliyordu. Çünkü şu an, sözde ders çalışıyorlardı. Her zaman aynı bahaneyi kullanırlardı, hep de işe yarardı.
Bütün bunlar böyle başlamamış mıydı zaten? Bayan Jung, komşusu Bayan Lee sayesinde Taeyong'un pek de parlak bir öğrenci olmadığı öğrendiğinde, Jaehyun'dan onun derslerine yardımcı olmasını istemişti. Aralarındaki soğukluğu ailelerinden sakladıkları için, Jaehyun'un kabul etmekten başka şansı kalmamıştı. Tabii, ders çalışma niyetiyle başladıkları gecenin sonunda kendilerini yatakta bulmaları, ilişkilerini apayrı bir seviyeye getirmişti.
Yaklaşık bir yıldır da bu saçmalığı devam ettiriyorlardı.
Taeyong düşüncelerinden sıyrılıp yatakta dizlerinin üzerinde kumrala kadar ilerledi. Elinden telefonunu aldığı gibi bir kenara bırakırken kucağına yerleşmişti. Pembelinin ani hareketi karşısında kumral gülmemek için kendini zor tutmuştu.
"Beni görmezden gelmeyi bırak."
"Seni görmezden gelmiyorum." Pembeli gözlerini devirdi, bedenini hafifçe kaldırarak pantolonunu işaret etti. "Benimle ilgilen o zaman."
Jaehyun şimdi sırıtmaya başlamıştı, elini diğerinin kasıklarına yerleştirirken sakince cevap verdi. "Ah, sadece göğüs uçlarından sertleşmiştin, değil mi? Unutmuşum."
Taeyong'un gözleri kısıldı, ama hissettiği yoğun öfkeye rağmen gülümsedi; herkesin önünde iyi anlaşıyormuş gibi yapmaktan kalan bir alışkanlık olsa gerekti bu. "Şu an yüzüne yumruğumu geçirmeyi ne kadar istediğimi tahmin bile edemezsin."
Jaehyun aniden yerlerini değiştirdi, Taeyong neredeyse hazırlıksız yakalanıp çığlık falan atacaktı. Aynı bir saat önceki gibi, kumral pembelinin üstünde yerini almıştı.
"Ondan daha fazla istediğin şeyler var."
Altındaki bedenden herhangi bir karşı çıkma gelmediğinde -aksine hevesli duruyordu- bölünmeden önce kaldığı yere geri döndü. Pembe kemeri açtı, artık serbest kalan pantolonu ve içindeki çamaşırı bir çırpıda diğerinin kalçalarından ayırdı. Tek eliyle, dokunulmak için bekleyen aleti kavradı.
Pembeli sonunda hissettiği zevkle herhangi bir ses çıkarmamak için elini ağzına kapadı, diğerini uzun parmaklarını hareket ettirdikçe kendinden geçiyordu, sırf bunun için bir saat beklemesi gerekmişti. Kumralın elini çektiğini hissetmesiyle gözlerini açtı; ki bu sırada onun elleri çoktan dizlerini bulmuş, pembelinin bacaklarını ayırmıştı.
Diğerinin parmağının deliğine ulaşmasıyla başını geriye attı, fısıldar gibi konuştu. "Kendimi hazırlamıştım.. buraya gelmeden."
Jaehyun duyduğuyla tatmin olmuş gibi sırıttı, parmağını deliğe doğru bastırırdı. "Bunu bu kadar istediğini bilmiyordum."
Taeyong ona saçmalamayı bırakmasını söyleyecekti, çünkü bunu ne kadar istediğini gayet de iyi biliyordu o, ama daha tek kelime edemeden içine itilen parmakla cümlesinin yerini bastırılmış bir inleme almıştı.
Jaehyun parmağını yarısına kadar bile itmemişti, apaçık bir şekilde onunla oynuyordu. Sabrının tükendiğini hissettiğinde Taeyong başını kaldırdı, yeteri kadar kumralın eline oyuncak olmuştu. Söylenecekti, artık yettiğini falan söyleyecekti, ama Tanrı bugün onlara rahat vermemek konusunda kararlıydı.
Odanın kapısı tıklatılmıştı.
"Yemek hazır, gelin hadi!"
Taeyong şok içinde doğruldu. Fakat karşısındaki gencin yüzünde ne bir öfke ne de sıkıntı vardı, hatta, zevk aldığı belli oluyordu.
"Tüh."
Jaehyun yataktan kalktığında Taeyong inanamaz bir halde ona baktı. Başka bir şey demeden dolabına ilerlemiş, bir çekmecesini karıştırmaya başlamıştı. Taeyong sinirle tısladı. "Dalga mı geçiyorsun sen benimle?"
"Sakin ol bakalım." Kumral olan geri geldi, yatağa otururken hala pişkin pişkin gülüyordu. Elini diğerinin gözleri önüne getirdi, birkaç kere salladı. "Küçük bir oyuna var mısın?"
Taeyong gözlerini kıstı, Jaehyun'un elindeki ufak bir dildoydu. Açıkçası şaşırmıştı, çünkü kumralın evindeki oyuncaklar genelde zaten Taeyong'un olurdu, ama Taeyong bunu ilk kez gördüğüne yemin edebilirdi. "Yemek boyunca bunu içinde tutabilir misin?"
"Çocuk oyuncağı."
Jaehyun aldığı cevapla sırıttı, tehlikeli bir parıltı vardı gözlerinde. Taeyong bunu onu hafife almasına yordu, büyük ihtimalle dayanamayacağını falan düşünüyordu. Oysaki o, diğeri dildoyu içine yerleştirirken sesini bile çıkarmamıştı, umrunda değilmiş gibi.
Eğer Jaehyun bu kadar oynamak istiyorsa, Taeyong seve seve bu oyuna katılırdı.
Odadan çıkıp mutfağa kadar geldiklerinde Taeyong'un aklından bunlar geçiyordu işte, ona böyle basit bir lokma olmadığını gösterecekti. Ki başarılı da gidiyordu, içindeki cisim şu an onu o kadar rahatsız bile etmiyordu. Hatta kumralın bu tavırlarının daha rahatsız edici olduğunu bile söyleyebilirdi.
Tabii, tüm bunlar o masada yerini almaya kalkışana kadar sürdü. Aniden içinde hissettiği titreşimle dengesini kaybetti, düşmemek için masadan destek alması gerekmişti. Başını kaldırıp şaşkınlık içinde kumrala baktığında, onun tehlikeli bir şekilde sırıttığını görmüştü.
Tek eli cebindeydi, ve Taeyong elinde ne tuttuğunu gayet iyi anlamıştı.
Hayır, içine yerleştirdiği basit bir dildo değildi.
Bir vibratördü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sour candy | jaeyong
Fanfictionpembe mini etekleri, çilek aromalı dudak parlatıcısı, sırıtışının hiç kaybolmadığı şekilli dudakları... taeyong hakkındaki her şey jaehyun'u deli ediyordu. fem!taeyong