"Taeyong, ne oluyor?"
Kumral olan, diğerini dağılmış halde görmenin verdiği şoku atlatabildiği an endişeyle sordu. Yanına adımlamış, yere çökmüş sorusunu birkaç kez tekrarlasa da bir cevap alamamıştı.
Taeyong'u böyle görmeyeli çok uzun zaman olmuştu: böyle savunmasız, yıpranmış...
O en ufak güçsüzlüğünü dışarı yansıtmamayı öyle iyi öğrenmişti ki Jaehyun onu en son böyle gördüğü zamanın çocukluklarına kadar uzandığına emindi. Ne zaman biri onu üzse Taeyong hıçkıra hıçkıra yanına gelirdi.
Şimdiyse ne yapması gerektiğine dair hiçbir fikri yoktu çünkü artık ne onu kahkahalara boğulana kadar gıdıklamak ne de istediği lolipopu almak moralini düzeltebilirdi.
Taeyong'un ayağa kalkmasını sağladı ve arkalarındaki yatağa adımladı. Başını göğsüne yasladığında Jaehyun ellerinden birini onun pembe saçları arasında gezdirmeye başlamıştı.
"Yapamıyorum... Hiçbir şeyi yapamıyorum." En sonunda hıçkırıkları arasından zar zor seçilen birkaç kelime döküldü dudaklarından.
"Bir bok beceremiyorum."
Yüzüne yasladığı eliyle başını kaldırmasını sağladı Jaehyun. "Neden bahsediyorsun?"
"Olmuyor işte! Okumak için günlerce ailemle tartıştığım bölümde bile başarısızım." Başka bir yöne çevirdi gözyaşlarıyla ıslanmış yüzünü. "Yarın son projemi teslim etmem gerek.."
"Geçemeyeceğim. Daha kaç dersten kalacağım? Kaç sene uzatacağım?" Gözleri yere dağılmış kağıtları, karalanan çizimleri, notları taradı. "Sadece... bir tanecik şeyi başarmak istiyorum."
Jaehyun ne demesi gerektiğini bilmese dahi araya girmeyi denedi.
"Kendine haksızlık ediyorsun-"
Taeyong alaycı bir şekilde gülmüştü kumral daha lafını bile bitiremeden. Hıçkırıkları kesilmişti, sadece kesik kesik nefesleri kalmıştı geride. Yüzündeki yaşları sildi hızlıca.
"Niye sana anlatıyorsam... Sen ne anlarsın ki?"
"Ne demek istiyorsun?" Jaehyun'un kaşları çatıldı. Bu da ne demekti şimdi?
"Hadi ama Jaehyun, başarısızlığın ne olduğunu biliyor musun sanki? Her zaman altın çocuk oldun. Notların hep çok yüksekti, herkese örnek gösterildin. Seoul Üniversitesinde okuyorsun, Tanrı aşkına."
"Hala bu konu mu, gerçekten mi?"
"Evet, bu konu!" Pembelinin ister istemez sesi yükseltmişti. "Eğer sen de hayatın boyunca biriyle karşılaştırılsaydın ne dediğimi anlardın. Elinden gelenin en iyisini bile yapsan, günün sonunda bir başkası kadar iyi olamadığın için eleştirilmenin nasıl bir his olduğuna dair en ufak bir fikrin var mı senin?"
Binbir duyguyla yanan gözlerinin birbirine odaklı kaldığı saniyelerce sessizleşmişti oda, ta ki kumralın diğerine göre daha kısık sesi duyulana kadar. "Bu muydu sebebi?"
Kırgın bir ton yatıyordu sesinin altında.
"Neyin sebebi?" Kafası karışmış bir ifadeyle sordu Taeyong, onun da kaşları çatılmıştı.
"Benden nefret etmenin."
"Senden nefret etmiyorum, Jaehyun. Hiçbir zaman etmedim." Savunmaya geçercesine konuştu Taeyong, alaylı bir biçimde gülmüştü yine ama Jaehyun onun gözlerindeki acıyı açık açık görebiliyordu. "Sadece... Seni çok, çok fazla kıskanıyordum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sour candy | jaeyong
Fanfictionpembe mini etekleri, çilek aromalı dudak parlatıcısı, sırıtışının hiç kaybolmadığı şekilli dudakları... taeyong hakkındaki her şey jaehyun'u deli ediyordu. fem!taeyong