"Ah, her yerim ağrıyor~"
Bebek mavisi kapüşonlusu içinde ufacık kalmış gibi görünürken, ya da dağılmış pembe saçları yüzünden gözleri gözükmezken, aynı zamanda esnediği için boğuk çıkan sesiyle söylendi.
Yanında yürüyen, aynı diğeri kadar yorgun, ama kesinlikle daha çok bıkkın gözüken kumral genç keyifsiz bir gülüş bıraktı.
"Bütün yolculuk boyunca omzuma yatan sen mi söylüyorsun bunu?"
Hırkasını tuttuğu eliyle sol omzunu sıvazladı, uçakta bulundukları süre boyunca hissettiği ağırlık yüzünden uyuşmuştu kolu.
"Eğer inat etmek yerine cam kenarını bana verseydin, omzunda uyumak zorunda kalmazdım!"
Cam kenarındaki o koltuk etrafında dönen ufak tartışmaları, büyük havaalanından çıkıp da arabaların dört gözle bekledikleri yolcuları aldıkları yola çıkana kadar sürmüştü.
En önde ilerleyen adam, Bay Jung, bir ailesine bir de etrafındaki yoğun kalabalığa baktı.
Kendini havaalanından dışarı atan herkes yol kenarında doluşuyor, şanslı olanlar boş bir taksi buluyordu, ya da bekliyorlardı.
Altı kişilerdi, aslında otellerine iki taksiyle gitmeyi düşünmüşlerdi, ama birini bulmanın bile zor göründüğünü bu durumda ikinciyi beklemek gerekenden uzun sürebilirdi.
"Ne yapacağız?" Arkasındaki ufak kalabalığa döndü. "Doğru düzgün taksi yok."
"Bir taneye sığmayı denesek?" Bayan Jung kısık gözlerini etrafta gezdirdikten sonra eşine döndü. "Mina'yı ben kucağıma alırım..."
Gözleri en arkadaki iki genci bulduğunda, Jaehyun içinden söylenmeye başlamıştı bile.
Olamazdı.
"Taeyong da Jaehyun'un kucağına oturuverir."
Pekala, hayır.
En iyi ihtimalle bir saat boyunca, diğerinin kucağına oturmasına izin falan veremezdi.
Çünkü emin olduğunu tek bir şey varsa, o da onun yerinde rahat durmayacağıydı.
Taeyong'un dudaklarının hafifçe yukarı kıvrıldığını fark etmesi sadece düşündüğünün doğruluğunu kanıtlamıştı.
"Tabii, sorun olmaz! Değil mi, Jaehyunnie?"
Hayır, kesinlikle olurdu.
Olmuştu da.
Biraz bekledikten sonra gelen ilk taksiye yerleştikleri andan, Taeyong'un bile bile, bacaklarının üstüne falan oturmak yerine, kalçalarını tam olarak onun kasıklarına yerleştirdiği andan itibaren; otellerine gelip de, Jaehyun'un artık saklamak zorunda olduğu sertliğiyle kendini taksiden attığı ana kadar bu onun için epey bir sorun olmuştu.
Kumralı zor durumda bırakabilecek her şeyi büyük bir ustalıkla yapmıştı.
Sırtını yorgunluk bahanesiyle göğsüne yaslayışı, sanki dışarıda gördüğü herhangi bir saçmalık için heyecanlanmış gibi görünüp yerinde hafifçe zıplayışı...
Eserinden ne kadar gurur duyduğunu, sarı araçtan dışarı adım atar atmaz yüzünde beliren, galip sırıtışından anlayabilirdiniz.
Asla dudaklarından silinmek bilmeyen, o sinir bozucu, kendini beğenmiş sırıtış.
O sırıtışı kumralın siniri o kadar, o kadar bozuyordu ki tek yapmak istediği sertçe dudaklarına yapışmak, sırıtışını ortadan kaldırana kadar onu öpmekti.
Eh, en azından ailesinin yanında bunu yapamazdı.
İşte tam da bu yüzden, geniş resepsiyona geldiklerinde, Taeyong'la bir odayı paylaşmak zorunda olduklarını öğrendiği zaman gülse mi ağlasa mı bilememişti.
Baş başa.
Bir hafta. Taeyong'la baş başa, aynı odada.
Anahtarlarını görevliden alırken, pembelinin ona attığı bakış, bunun bütün bir hafta yaşanacakların sadece başlangıcı olduğunu açık açık söylüyordu.
Asansörden inip, geniş koridordan geçip, biri koridorun bir tarafında, diğer ikisi diğer tarafta yan yana olan üç odanın önüne geldiklerinde anlık bir duraksama oldu.
Ve Jaehyun, pembelinin elindeki anahtardaki sayının, diğerlerinin karşısındaki odaya ait olduğunu anladığı an tanrıya şükretti.
Yorucu saatlerdir yolda olduklarından, odalarına yerleşip, bir duş aldıktan sonra tekrar buluşmaya karar vermişlerdi.
Oh, Jaehyun'un kesinlikle soğuk bir duşa ihtiyacı vardı.
Taeyong kapıyı açtı, sanki evlenmişler de, yeni evlerini almışlar gibi bir mutlulukla küçük otel odalarını incelemeye başlamıştı.
Diğerinin enerjisinin zerresine sahip olmayan Jaehyun, kendini camın kenarındaki yatağa bıraktı ve gözlerini kapattı.
Bulabildiği huzur iki saniye sürmüştü.
İçeriden öyle bir ses geldi ki, bir an bunun endişeli bir çığlık olduğunu düşünmüştü, pembelinin heyecanlı bağırışı değil.
"Jaehyun, küvetimiz var!"
Kumralın bileklerinden birini kavradı ve onu banyoya kadar çekiştirdi, sanki söylediğinde anlamamış gibi geniş küveti işaret etti.
"Bu harika, değil mi?" Yüzünde yaramaz bir gülümsemeyle ona döndü. "Burada neler yapabileceğimizi düşünebiliyor musun?"
Kumral duvara yaslandı, gözlerinde pek de etkilenmemiş bir ifade vardı.
"Annemler karşımızdaki odada, farkında mısın? Bir bok yapamayız."
Taeyong kıkırdadı. "Gerçekten mi, Hyunnie?"
Koyu gözlerini kumralın yüzünden indirdi, siyah pantolonundaki şişliğe odakladı. "Çünkü tam da buna ihtiyacın varmış gibi görünüyor."
Sırıttı.
"Gel, bu duvarların ne kadar kalın olduğunu göreceğiz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sour candy | jaeyong
Fiksi Penggemarpembe mini etekleri, çilek aromalı dudak parlatıcısı, sırıtışının hiç kaybolmadığı şekilli dudakları... taeyong hakkındaki her şey jaehyun'u deli ediyordu. fem!taeyong