11: şeftali

1.1K 80 22
                                    

"Hediyeni zaten verdiğini sanıyordum." dedi kumral, odasının kapısını ardından kapatırken. Kapıyı kilitlemeyi de ihmal etmemişti.

"Oh, verdim zaten." Taeyong arkasına döndü, bu da giydiği pembe mini eteğin hafifçe havalanmasını sağlamıştı.

Yüzünde ufak bir sırıtış yerini bulurken elini boynuna çıkardı, kazağının boğazını saran kısmını kavradığı gibi aşağıya çekti.

Boynunu süsleyen kızarıklıklar, morluklar ve ısırık izleri gözler önüne serilmişti böylece.

Jaehyun dün gece oluşturduğu eserini görünce silik bir gülüş tırmanmıştı dudaklarına.

"Yani, bir hediye daha mı?"

Taeyong yavaş adımlarla kendine yaklaşan bedene güldü, başını iki yana salladı. "Sana sahte bir hediye daha vermem gerekir, bilirsin, ailen falan sorarsa..."

"Seviştiğimizi söylemeyi tercih etmezsin diye düşündüm." Dudaklarından dökülenlere rağmen epey sakin bir ses tonuyla konuştu, bacak bacak üstüne atarak yatağa oturdu.

"Ne düşüncelisin." Kumral olan da yatağına oturdu, sırtını geriye yaslayıp gözlerini kapattı rahatça. "Bekliyorum öyleyse."

Taeyong dizlerinin üstünde birkaç adımla diğerinin kucağındaki yerini aldı; Jaehyun'u bile şaşırtabiliyordu bazen, fırsatını bulduğu anda o kadar yer arasında oturmak için özellikle kucağını seçiyordu, hiç şaşmazdı.

Elleri de yerlerini biliyormuş gibi, üstündeki bedenin bacağına tırmanmış, eteğinin altına girmiş, baldırlarını bulup oraya yerleşmişti.

Gözlerini araladı; pembelinin ona uzattığı, beklediğinden daha da büyük gözüken hediye paketini aldı. Aslında pek de umrunda değildi, ama bir an için meraklandığı doğruydu.

Tabii, paketi açıp da içindekini görünce boş yere meraklandığını anlamıştı.

Taeyong onun gözlerinden okunan hayal kırıklığını görünce keyifli keyifli gülmüştü.

"Şeftali?"

Jaehyun sorarcasına bir üstündeki bedene baktı; bir de elinde tuttuğu, üstüne sinir bozucu bir gülümseme işlenmiş şeftali şeklindeki peluşa.

"Ne o, beğenmedin mi?" Taeyong dudaklarını büzdü. "Bana seni hatırlatmıştı."

Jaehyun ister istemez güldü; eğlendiğinden değil de, bıkkınlıktan gülüyor gibiydi biraz.

"Beni mi?"

"Evet, götün bir şeftaliye benziyor."

Kumral gözlerini devirdi, ondan mantıklı, ya da en azından düşünülmüş bir hediye beklemek kendi hayatısıydı. Düşünülmüş demişken...

"Aslına bakarsan, benim de sana vermem gereken bir şey var."

"Ne?" Pembeli gencin gözleri parladı, kim bir hediyeye hayır derdi ki? Hatta biraz fazla heyecanlanmış olsa gerek, yerinde hafifçe zıpladığında altındaki bedenden iniltiye yakın bir sızlanma gelmişti.

Jaehyun uzanıp komidinini karıştırdı, kısa süre sonra elinde ufak ama pahalı görünen bir hediye paketiyle diğerine dönmüştü.

Taeyong paketi açtığı gibi kendini durduramadan kahkahalar atmaya başlamıştı.

"Ciddi olamazsın!"

O aynı kırmızı, dantelli iç çamaşırı.

Jaehyun gözlerini, diğerinin yüzünden bir başka yere odaklamaya çalıştı; alaycı gülüşü olduğu duruma pek de yardımcı olmuyordu.

"Diğeri parçalanmıştı.."

"Sen parçalamıştın." dedi Taeyong, heyecanlı gözleri hala elindeki kumaş parçasını inceliyordu. "Aynısı almışsın hem de."

"O günden beri başıma kakıp duruyordun, al diye, şimdi de şaşırıyor musun?"

"Gerçekten alacağını düşünmemiştim." Pembe saçlı mırıldandı; gözleri sonunda kumralın yüzünü bulmuştu, sıcak bir hal almıştı alaylı sırıtışı. "Ne tatlısın sen öyle."

Ellerini kumralın omuzlarına çıkardı, yüzüne doğru eğildi ve dudaklarını birleştirdi.

Pembelinin çilek aromalı parlatıcısının tadına, nostaljik bir his alacak kadar alışmıştı artık.

Bu meyveye öyle pek bayılmazdı normalde, ama Taeyong'un dudaklarındaki çilek tadı en sevdiği tatlı olabilirdi onun için.

Tatlı ve sakin bir öpücüktü ilk başta, fakat Jaehyun'un, diğerinin baldırlarındaki ellerinden biri yukarı tırmanıp, kalçalarını hafifçe sıktığı an işlerin seyri değişmişti.

Ufak bir mırıltıyla kollarını boynuna sarmıştı pembeli, bu sırada kumralın diğer eli de göğsüne kadar çıkmıştı.

Dekoltesini bulmuştu eli; işaret parmağı kumaşı takip ediyor, bir kalp şekli çiziyordu beyaz teninin üzerinde.

Taeyong yavaşça dudaklarını ayırdı, bir türlü durduramadığı gülümsemesi onu öpmesine engel oluyordu çünkü. Başını kumralın geniş omzuna yerleştirirken mırıldandı. "Senin doğum günün ama hediyeleri ben alıyorum."

Kumral sesini çıkarmadı, normalde olsa onu kucağından aşağı bile atardı ama, içinden bir ses öyle kalmasını söylemişti ona.

Onu dinledi, eliyle diğerinin göğsüne kalpler çizmeye devam ederken gözlerini yumdu.

İyi ki doğdun, kendi kendine düşündü.

Kim bilir kaç yıl geçmişti kucağındaki çocukla tanışalı, yine de birlikte geçmeyen bir doğum gününü dahi hatırlayamıyordu.

Belki de ondan hiç kurtulamayacaktı.



◆

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

bolumu yazarken aciktim

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

bolumu yazarken aciktim

sour candy |  jaeyongHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin