"Bir yerimde iz var mı?"
Taeyong diğerine doğru dönerken sordu; koyu pembe saçları ıslaktı, dudakları banyodaki ufak aktiviteleri yüzünden biraz şişmişti, üstünde bir iç çamaşırından başka hiçbir şey yoktu.
"Hayır." Kumral gözlerini diğerinin yüzünden çekmeden basitçe cevapladı. "İki dakika önce sorduğunda da yoktu."
Taeyong gözlerini devirdi. "Üzgünüm ama, ailenin yanında soyunmak zorunda kalacaksam bundan emin olmam lazım. Sırtımda bir şey var mı?" Tekrardan önüne döndü.
Jaehyun bir iç çekti, ailesinin yanında çıplak olma konseptine onun da bayıldığı yoktu ya.
"Hayır, herhangi bir iz bırakmadım zaten."
"Senin için zor olmuş olmalı." Kızarmış dudaklarında minik, alaycı bir gülüş belirdi yatağının üstünden gömleğini alırken.
"Oyalanma ve giyin, yemeğe inmemiz lazım."
◇
Otelin restoranında, ailesiyle birlikte akşam yemeklerini yedikleri süre boyunca Jaehyun, fazla dağılmış görünmediklerini umdu, kimseyi şüphelendirmek istemezdi sonuçta.
Bunu düşündüğünde içten içe kendine güldü, ailesi Taeyong'la orada burada seviştiklerini mi düşünecekti sanki?
"Hadi, gidelim." Bayan Jung masadan kalkarken diğerlerine seslendi. Ve Jaehyun'a sorsaydınız, görünüşe bakılırsa kimse ona sormuyordu, gitmemek için her şeyi yapardı.
Çünkü gidecekleri yer kumralı huzursuz etmekten başka bir işe yaramıyordu.
Kaplıcalar.
Tanrı aşkına, kaplıca tatili fikri kimin aklına gelmişti ki?
Bu yeni bir durum değildi, hatta aileleri için artık alışılmış bir durumdu, çoğu kış buraya, aynı otele gelirlerdi. Sorun bu değildi.
Sorun Taeyong'du.
Yanlış anlamayın, buraya da daha önce Taeyong'la gelmişti. Henüz çocuk oldukları zamanlarda, birbirlerini çıplak görmenin garip olmayacağı yaşlarda.
Tabii bütün bunlar, Taeyong'u bambaşka bir sebep yüzünden çıplak görmeye alışmadan çok, çok uzun zaman önceydi.
Tam da bu yüzden, babası, abisi, kendisi ve Taeyong, özel kaplıca odalarından birine geldiklerinde, huzursuz hissetmesine şaşırmamak gerekirdi.
En azından Taeyong'la birlikte, abisi ve babasından uzağa oturduklarında rahatlamıştı.
Rahatlamak konusunda erken davrandığını sonradan anlamıştı, çünkü pembeli gencin aklında çok farklı şeyler dönüyordu.
Geniş bir doğal havuzda, ailesi ve Taeyong'la çırılçıplak oturduğu gerçeğini bir kenara atarsak, Jaehyun bir an için bundan keyif alabileceğini düşünmüştü. Yorucu bir gün geçirmişti ve vücudunu rahatlatmak için böyle sıcak bir sudan daha iyi ne bulabilirdi?
Yanındaki beden elini, dizine yerleştirdiğinde bile kumral bir tepki vermedi, bunu öylesine yapmış olabilirdi, değil mi? Taeyong herhangi bir tarafını Jaehyun'a temas ettirmeden rahat durmazdı, hiçbir zaman.
Fazlasıyla yanıldığını, dizindeki el hafifçe yukarı tırmanmaya başladığında anlamıştı.
Kapattığı gözlerini açtı, ailesinin onlarla ilgilenmediğini görünce diğerinin kulağına doğru eğildi, tıslarcasına fısıldadı.
"Aklından bile geçirme."
"Hm?" Taeyong'un dudaklarında muzip bir gülüş belirdi. Eli kumralın baldırının iç tarafına kadar geldiğinde durdu, altındaki teni sıktı.
Jaehyun yutkundu, gözleri panikle ileride oturan aile üyelerine gidip geliyordu. Bunu yapıyor olamazdı, bu kadar ileri gidemezdi.
"Sınırını aşıyorsun." Tıslar gibi çıkan sesinden sinirlenmeye başladığı kolayca anlaşılıyordu.
Taeyong başını Jaehyun'a doğru çevirdi, dudakları arasında tek nefeslik bir mesafe kalmıştı şimdi.
"Ne zamandan beri sınırlarımız var?"
Ve yüzünde bir sırıtış belirirken elini daha da yukarı çıkardı, Jaehyun'un aletini kavradı.
"O akşam yemeğinde, ailenin gözleri önünde beni zevkten dört köşe ettiğinde sınırlarımız var mıydı, Jaehyun?"
Elini yavaşça haraket ettirmeye başladı.
"Ya da beni, defalarca kez, ailem evdeyken becerdiğinde böyle sınırlarımız mı vardı?"
Kumralın gözleri yanıyordu.
Aletinde dolaşan el yüzünden ağzını açmaya cesaret edemiyordu, dudakları arasından engel olamadığı bir ses çıkmasını riske atamazdı. Ama gözleri, işte onlar diğerine gerekeni anlatıyordu.
Öfkeliydi koyu gözleri, hemen durması gerektiğini söylüyordu adeta. Korkutucuydu.
Oh, Taeyong bundan ne kadar keyif aldığını kelimelerle anlatamazdı.
Tehlikeli sularda yüzmeye bayılıyordu.
Tuttuğu ritim hız kazanmaya başladıkça kumralın çenesinin nasıl kasıldığı, boynundaki damarların belirginleştiğini görebiliyordu.
"Rahatla, Jaehyun. Bu kaplıcanın amacıda bu, değil mi?" Sırtını arkasındaki taşlara yaslarken konuştu, sesindeki alaycılık seçiliyordu.
Ve elini biraz sıktığı an, hedefine ulaşmıştı.
Jaehyun'un birbirine bastırdığı dudakları dudakları sonunda pes etmiş, ufak bir inilti dökülmüştü aralarından.
"Ah."
Odadaki diğer iki çift göz onlara doğru döndü, babası endişeyle sordu. "Jaehyun, iyi misin?"
Jaehyun'un gözleri saniyelik Taeyong'unkileri buldu, oh, korkutucu görünüyordu.
Ama Taeyong elini çekmeye yeltenmedi bile.
"Evet... Evet, iyiyim." Jaehyun nefesini toplar toplamaz cevapladı. "Başıma bir ağrı girdi de, o kadar. Sanırım çıkacağım."
Dediği gibi yaptı, fazlasıyla sertleşmiş aletini sakladığından emin olarak havuzdan çıktı.
Keyifli keyifli sırıtan pembe saçlıyla göz göze geldiğinde, içinde yanıp tutuşan öfkenin iyice körüklendiğini hissetti.
Oh, onu buna pişman edecekti.
◆
kuvette olanlari yazmamis olmam baska seyler yazmayacagim anlamina gelmez😼
bazen diyorum ki jaehyuna cok mu yazik ediyorum acaba
sonra diyorum ki yo
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sour candy | jaeyong
Fanfictionpembe mini etekleri, çilek aromalı dudak parlatıcısı, sırıtışının hiç kaybolmadığı şekilli dudakları... taeyong hakkındaki her şey jaehyun'u deli ediyordu. fem!taeyong