"Sen ne yaptığını sanıyorsun?"
Jaehyun tısladı, sesi neredeyse bağırır gibi çıkmıştı ardındaki kapıyı çarparak kapatırken. Sıkıca bileğini kavradığı genci odanın içine doğru itti.
Taeyong, sanki karşısındaki fazlasıyla sinirli kumral tarafından buraya sürüklenen o değilmiş gibi bir rahatlıkla sordu.
"Ne yapmışım?"
Jaehyun güldü, ve Taeyong açıkça söyleyebilirdi ki onu tanıdığı uzun yıllar boyunca bu kadar sinirli gözüktüğü az zaman hatırlıyordu. Pembeliye doğru adımladı, iliklerinde korkuya dair pek bir şey hissetmese de geriye adımladı Taeyong, kaçarcasına.
"Benimle oyun oynama."
Sesindeki baskın öfke Taeyong'un dudaklarında ufak bir sırıtışın oluşmasını sağladı, neredeyse her gün kumralı sinir etmek adına uğraşıyordu ve uzun süredir böyle bir zafer kazanmamıştı.
"Bir oyunu iki kişi oynar, Jaehyun."
Tatlı, kadife sesiyle konuştuğunda Jaehyun bastıramadığını öfkesinin bir ürünü olan bir sırıtış sundu ona, sivri köpek dişleri Taeyong'un gözleri önündeydi.
Aniden omuzlarını kavrayan eller onu ardındaki cama ittiğinde Taeyong bir inilti çıkardı, canı yanmıştı. Sırtı otel odalarının bir duvarını kaplayan geniş cama yapıştığında kumralın ellerinden biri yanına sabitlenmiş, ona kaçacak yer bırakmamıştı.
Sanki fırsatı olsa kaçacaktı da.
"Arkanı dön." Jaehyun'un hırıltılı sesi ensesindeki tüyleri diken diken etmişti; öyle baskın, öyle emir verir gibi çıkmıştı ki sesi Taeyong dahi şaşırmıştı bu haline.
Zamanını alıyordu aslında arkasında dönerken, beline sabitlenip sertçe onu çeviren eller olmasaydı tabii. Aynı eller, yine hızlıca, bornozunu ve çamaşırını ayırmıştı üstünden.
Hiçbir uyarı gelmeden, iki uzun parmak deliğine itilmişti.
Boğuk bir iniltiyle cama yasladı alnını, içindeki parmaklar tembelce hareket etmeye başlamıştı.
"Hala genişsin." Sıcak nefesi ensesine vuruyordu. "Asla doymuyorsun, değil mi?"
"Sana istediğini birkaç saat önce verdim, şimdi ise daha fazlasını istiyorsun. Bir hayvandan farkın yok." Parmaklarını çıkarıp, iğrenirmiş gibi onun bacağına silerken mırıldandı.
Taeyong cevap vermedi, kendini desteklemek için dirseğini cama yerleştirdi ve arkasındaki bedenin kıyafetlerinden kurtulmasının dinledi.
Jaehyun aniden kendini içine ittiği zamansa sessizliğini koruyamamış, seslice inlemişti.
Hızlı haraketlerine başladığında, kumralın içinde kalan iyi niyet kırıntılarını da çoktan yok ettiğinden emin olmuştu çünkü bu Jaehyun'un kendini dizginlediği falan yoktu.
Belini, sonraki gün iz bırakacak kadar sıkıca kavramış, kalçalarını hızla hareket ettirirken odanın tenlerinin birbirine çarpma sesiyle dolmasını sağlıyordu.
Bir de Taeyong'un ağlarcasına iniltileriyle.
Dengesini kaybetmemek için cama tutunmaya çalışıyordu, başı eğilmiş, cama yaslıydı.
Ta ki acımasız parmaklar pembe saçlarına dolanıp başını sertçe geri çekene kadar.
"Başını dik tut. Bu kadar mı güçsüzsün yoksa?" Gözleri camın üstündeki yansımada onunkileri buldu; elini çekmemişti, Taeyong saç diplerinin yanmaya başladığını hissedebiliyordu.
"Az önceki halinden eser yok, ha?"
Hareketlerini bir an için bile yavaşlatmadan saçlarındaki elini çenesine indirdi ve, yine, sertçe kavradı. "Şuraya bak."
Taeyong'un zar zor açık tuttuğu gözleri birkaç kat aşağıdan geçen yola odaklandı.
"Biri oradan yürüyor olsa, seni görebilirdi. Nasıl zavallıca cama yaslanmış, inlemekten başka bir bok yapamıyor olduğunu görürdü. Bu seni heyecanlandırırdı, değil mi?"
Dudaklarını Taeyong'un kulağına yaklaştırdı.
"Nasıl bir sürtük olduğunu bilsinler isterdin."
Bununla birlikte Taeyong tüm vücudunun pes ettiğini hissetti: yüksek bir iniltiyle gelmiş, önündeki camı beyaza boyamıştı.
Ama Jaehyun durmadı.
Eli çenesinden ensesine inmiş, bir havyanmış gibi kavramıştı onu. Hareketleri iyice hızlanmış, dağınıklaşmıştı.
Taeyong'un iniltileri acınası bir tona bürünmüştü, saniyeler önce geldiği için hassaslaşmış bedeni tir tir titriyordu. Eğer ensesindeki el onu tutmuyor olsa yeri boylamıştı bile, dizlerinin bağı çözülmüştü.
Çok fazlaydı.
Ellerinden birini geriye, Jaehyun'un koluna doğru attı. "Jaeh-Jaehyun! D-Dur.."
Bütün üst bedeni cama yapışmıştı, ve yalvarışlarına devam edemeden sesi boğazındaki hıçkırıkla kesilmişti.
Tekrar gelmişti.
Kasılıp etrafını sıkıca saran duvarlar ona neredeyse hareket edecek yer bile bırakmadığında Jaehyun boğuk bir iniltiyle kendini son kez derinliklerine itti.
Taeyong içindeki sıcak sıvıyı hissettiğinde neredeyse bayılacaktı, fazla hassas bedeni dayanamıyordu. Çok, çok fazlaydı.
Bir süre odadaki tek ses Taeyong'un titreyen nefesiyle iç çekişi, mırıltılı inlemeleri olmuştu.
Jaehyun kendine geldiğinde başını yasladığı yerden, Taeyong'un omuzlarından kalırdı.
Karşılaştığı görüntü kalbine bir ağırlık çökmesine sebep olmuştu.
Taeyong'un yanağı cama yaslanmıştı, gözleri kapalıydı ve Jaehyun yanaklarındaki ıslaklığı görebiliyordu. Şiddetle sarsılan ince bedeninden bahsetmeyecekti bile.
Bugün olan onca şeyi düşündüğünde onu fazlasıyla yormuş olduğunu fark etti, kötü hissetmişti. Taeyong mahvolmuş duruyordu.
Görünüşe bakılırsa kalbinin derinliklerinde hala sekiz yaşındaki küçük Jaehyun'un duyduğu gibi, Taeyong'a karşı engel olamadığı bir merhamet duygusu gömülüydü.
İç çekerek kollarını ona doladı ve titreyen bedenini kavradı. Birkaç adımla yatağına gelmiş, onu biraz önceki halinden şaşırtıcı derecede uzak bir naziklikle bırakmış ve yorganını çıplak bedeni üstüne örtmüştü.
Bir süre onun yorgun, ama nasılsa hala güzel yüzünü inceledikten sonra eğilip dudaklarını alnına bastırdı.
"İyi geceler."
◆
bu ve sonrasini yazmaya kendimi mental olarak hazirlamam gerektigi icin bolumun gelmesi biraz uzun surdu
bi de usendim.. sakabolum depoladim biraz bundan sonra beklemek yok !!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sour candy | jaeyong
Fiksi Penggemarpembe mini etekleri, çilek aromalı dudak parlatıcısı, sırıtışının hiç kaybolmadığı şekilli dudakları... taeyong hakkındaki her şey jaehyun'u deli ediyordu. fem!taeyong