Jaehyun eve geldiğinde kendini karşılayacak olan manzarayı az çok tahmin edebiliyordu.
Beklediği gibi de olmuştu; annesi, yüzünde büyük gülümsemesiyle ona kapıyı açmış, içeri gelmesini işaret etmişti.
İçeri adım attığında tüm ailesi karşısındaydı; annesi, babası, abisi ve küçük kız kardeşi.
Eh, bir de Taeyong.
Ailesinin sade görüntüsünün yanında yanlış yerleştirilmiş bir yapboz parçasına benziyordu, hayır, hatta bambaşka bir setten yanlışlıkla buraya karışmış gibiydi.
Saçlarının rengiyle uyumlu koyu pembe, ekoseli bir etek giymişti; baldırlarına kadar uzanan siyah çorabı ve üstündeki dar, boğazlı kazağı da es geçmemek gerekti. Bir de günün anlam ve önemini temsil edercesine orada duran, siyah kazağının tam da göğsüne gelen kısmında açılmış, kalp şeklindeki dekoltesi.
Jaehyun neden burada olduğunu sorgulamak istemişti, ama onu buraya annesinin davet ettiğinden emin olduğu için kurcalamadı.
"Doğum günü çocuğu, gel bakalım!" Abisi ona seslendi, yanına kadar gelip sırtına hafifçe vurmayı da ihmal etmemişti.
Söylemeyi unutmuştu, değil mi? Bugün onun doğum günüydü, ama ne önemi vardı ki, Taeyong zaten gün sonunda spot ışıklarını kendisine toplayacaktı.
Bütün ailesi yeni yaşını kutladıktan sonra mutfağa geçtiler; Jaehyun da kucakladığı kız kardeşini sandalyelerden birine bırakıp yanına oturduktan sonra masaya dönmüştü ve-
Taeyong karşısında oturuyordu.
Üstünden üç hafta geçmiş dahi olsa, birlikte yedikleri son akşam yemeği Taeyong adına pek iyi geçmemişti ve bunu gayet iyi bilen Jaehyun, diğerinin koyu gözleri altında huzursuz hissetmekten kendini alamamıştı.
Belki de yan yana oturmadıklarına sevinmeliydi.
Ama yemekte herhangi bir sorun çıkmıyor gibiydi; ortada bir muhabbet dönüyor, herkes yemeklerini yiyor ve arada Jaehyun'un küçüklüğünden bahsediyorlardı.
Ta ki annesi Jaehyun'un neredeyse unuttuğu bir konuyu açana kadar.
"Taeyong, tatlım..." Bayan Lee pembeli gence döndü. "Jaehyun'un okulu iki hafta sonra sömestr tatiline giriyor, seninki de öyle mi?"
Hayır, bu olamazdı.
Taeyong nazikçe gülümsedi. "Evet."
"Ne güzel!" Kadın geniş bir tebessüm etti. "Bu sırada kaplıca tatiline gitmeyi düşünüyoruz, neden sen de gelmiyorsun? Eskisi gibi."
Evet, eskisi gibi. Hala çocuk oldukları, ve iyi anlaştıkları, zamanlarda Jung ailesi tatillerine Taeyong'u da götürürdü. Ailesi tarafından böyle şeylerden mahrum bırakılmış olan ufak bir çocuk için bu tatiller fazlasıyla değerliydi.
Ne zaman ki büyümüştü, bu tatillere dahil olmayı bırakmıştı.
Taeyong böyle bir teklifi yıllar sonra tekrar duyduğuna biraz şaşırmıştı, hayır demeyi düşünmüştü aslında ilk.
Ne Jaehyun'la araları iyiydi, ne de onlara yük olmak isterdi.
Ama başını çevirip de Jaehyun'un gözlerine baktığında, gözlerindeki ifadenin adeta gelmemesi için kendisine yalvardığını görünce, işte o zaman fikrini değiştirmişti.
"Eğer sizi rahatsız etmeyeceksem-"
"Lafını bile etme!" Bay Jung masanın diğer ucundan araya girdi, sesi ciddiydi ama yüzünde sıcak bir gülümseme vardı.
"O zaman gelmeyi çok isterim."
Bu cümle dudaklarından döküldüğü an Jaehyun'un gözlerinde beliren hayal kırıklığı Taeyong'un tarif edilemez bir zevk duymasına sebep olmuştu.
"Ne harika, değil mi Jaehyun? Eminim sen de Taeyong'la tatil yapmayı özlemişdindir?"
Ya, ne harika!
Jaehyun annesine cevap olarak zar zor mırıldandı. "Tabii." Sahte gülümsemesini dudaklarına yerleştirmeyi unutmamıştı.
Son şans, ayağıyla masanın altından diğerinin bacağına vurdu; ne düşündüğünü kendi de bilmiyordu, belki de vazgeçip gelemeyeceğini söylemesini bekliyordu. Ya da umuyordu.
Planı ters tepip de, Taeyong karşılık olarak ayaklarından birini bacağında gezdirmeye başlayınca bunun olmayacağını anladı.
Böylece bütün yemek boyunca Taeyong'un sinir bozucu sırıtışı ve bacağında dolaşan ayağına tahammül etmek zorunda kalmıştı.
Hah, sözde bunun onun için yapılmış bir doğum günü yemeği olması gerekiyordu.
Taeyong'la birlikte birkaç gün, belki de bir hafta geçirmek zorunda kalacağını öğrenmek alabileceği en iyi doğum günü hediyesi değildi.
Hediye demesine kalmasın, başına bir bela daha almıştı.
Ya Jaehyun belayı kendisine çekiyordu, ya da başının belası ona yapışmaktan keyif alıyordu.
Tam yemeklerini bitirmişlerdi ki -Jaehyun sonunda kurtulduğunu sanmıştı- Taeyong tatlı tatlı gülümseyerek ona döndü. Gülümsemesi iyi niyetli duruyor olabilirdi ama Jaehyun gözlerindeki yaramaz parıltıyı görebiliyordu.
"Jaehyunnie, sana hediyemi verme zamanım gelmedi mi sence de?"
◆
bunu niye bu kadar boslamisim ben
neyse dondum baslasin eglence🏃♀️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sour candy | jaeyong
Fanfictionpembe mini etekleri, çilek aromalı dudak parlatıcısı, sırıtışının hiç kaybolmadığı şekilli dudakları... taeyong hakkındaki her şey jaehyun'u deli ediyordu. fem!taeyong