°6°

148 10 1
                                    

Ürkütücü çığlığım yağmur damlaları arasından geçerek bütün Navigli'yi sararken karşımdaki pis yaratıklar üzerime adım adım geliyordu. Aniden durdular ve var güçleriyle her bir yanlarından siyah dumanlar çıkararak sokağın diğer ucuna doğru kaçmaya başladılar. Sanırım kendimden çıktığına inanmadığım tiz çığlığım onları kaçırmıştı. Bu nasıl oluyordu? Hayır bu sefer düşünce denizinde boğulmanın hiç sırası değildi. Başımı hemen yaratıklardan çevirip yere yüz üstü bayılmış olan Ayaz'a döndürdüm. Onun hizasına eğildikten sonra gözlerinin hemen önüne dökülmüş olan kahverengi saç tutamlarını oradan çektim ve gözlerine bakmaya çalıştım. Omuzlarından tutarak zorlukla sırtını ıslak zeminle buluşturdum. Lanet olsun hiçbir yaşam belirtisi vermiyordu. Sağ elimi şah damarının üzerine bastırdığımda rahatlayarak derin bir nefes aldım. Kalbi atıyordu...

Ne yapacağımı bilemeyerek güçlü bedenini arka arkaya dürtmeye başladım. Issız sokaktan kimse geçmiyordu. Daha fazla yağmur altında ıslanmasına müsaade etmeyerek sert gövdesini sıkıca kavradım. Onu sürükleyerek ittiremeyeceğimi anladığımda sırtıma almayı denedim. Birkaç denemeden sonra sırtıma alınca var gücümle kapalı bir dükkanın kapısının üstünde bulunan kırmızı bir güneşliğin altına götürdüm. Daha fazla taşıyamayacağımdan hizliva sırtını kaldırım taşlarıyla buluşturmak zorunda kaldım. Bir süre soluk soluğa kaldım.

Nefes nefese dinlenirken gözlerim yüzünü buldu. Kafasının hizasına oturdum. Sokağın sarı ışığının vurduğu ıslak yüzünü istemsizce ellerimin arasına aldım ve ıslak yerleri çantamdan çıkardığım peçeteyle sildim. Yüzünü ilk defa yakından izleme fırsatım olmuştu. Usulca peçeteyi yüzüne sürerken gözlerim kırmızının bir açık tonunda olan düz dudaklarını buldu. Dudakları ne çok şekilli ne de çok düzdü. Daha sonra kaşlarını inceledim. Gözlerim kaşlarının biraz daha altına inince tel tel olan kirpiklerine baktım uzunca. Kirpikleri çok güzeldi. yüzüne bakınca belli değildi ama bu şekilde incelediğimde imrenmemek elde değildi. Bir yandan ıslak yerlerini silmeye devam ederken gözlerini buruşturduğunu gördüğümde bir kez daha rahatladım. Derin bir nefes almasıyla göğsü yavaşça inip kalktı. Kirpiklerinin arasından gözlerini araladığında yüzüne rüzgarın etkisiyle acımasızca düşen yağmur damlaları sebebiyle hemen yumdu. Ellerimi gözlerinin üzerine siper ettiğimde yeniden maviliklerini araladı.

"İyi misin?" diyebildim.
Kafasını olumlu anlamda salladı. "İyiyim... Bir dakika Mork'lar nerede!?"
Hızlıca doğrulmaya çalışınca başı döndü. Onu yeniden yere yatması için hafifçe ittirdim. "Gittiler."
"Ne?"
"Evet gittiler."
"Sana birşey olmadı mı? Nasıl bu kadar çabuk pes edebildiler?"
"Ben iyiyim. Bilmiyorum istemsizce çığlık atınca hızlıca gittiler."

Göz kapakları yeniden maviliklerinin üzerine kapanmaya başlayınca panikledim. "Ayaz!"
Beni yatıştırmak isteyerek elini havaya kaldırdı. "İyiyim merak etme. Aklım almıyor sen nasıl bayılmamış olabilirsin?"
Kaşlarımı kaldırdım. "Bayılmam mı gerekiyordu?"
"Asel Mork'ların saldığı dumanlar fazlasıyla zehirlidir. Sen nasıl etkilenmedin anlamıyorum. Bunu araştırmamız lazım."
Konuyu dağıtmak isteyerek aklıma gelen şeyi söyledim.
"Dur hemen Eflin'i aramalıyım."
Ayaz yerde yatarken endişeli sesiyle, "Mork'lar onların yanında olabilir." Telefonumun ekranında göz gezdirirken beş dakika önce Eflin'den gelen üç tane cevapsız arama görünce hemen arama tuşuna bastım. İkinci çalışta telefonu açıldı.

"Asel neredesiniz!" Çemkiren sesine karşın kaşlarımı çattım. "Eflin siz iyisiniz değil mi?"
"Biz iyiyiz ama Mork'lar tarafından gizlice takip ediliyoruz. Görünüşe göre sizin peşinizi bıraktılar."
"Evet gittiler. Ama bunları sonra konuşalım siz neredesiniz?"
"Hayır Asel sakın yanımıza gelmeyin abimin kesin talimatı var. Siz bizim dağ evine çıkacaksınız. Birkaç tanesi hala sizin peşinizde olabilirler dikkat edin." Birşey dememe fırsat bırakmadan telefonu yüzüme kapayınca kulaklarıma ulaşan 'dıt dıt dıt' seslerinin ardından bende telefonumu siyah deri çantama attım.

KIZIL'IN DÖNÜŞÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin