°13°

93 13 2
                                    

Şokla ikisine bakmaya devam ediyordum. Çığlığım yüzünden boğazım acıyordu. Gözlerimi ovalayıp yeniden açtığımda tekrardan ikisinin yüzünü gördüm.

Annemle, babamı!...

Annem beni sakinleştirmek istercesine elini omzuma götürdü. Hareketiyle irkildim ve kendimi geri çektim. Yıllar sonra annemin ilk defa sesini duydum. "Bebeğim biz seni iyileştirmek için geldik."

"Yeni mi aklınıza düştü benimle ilgilenmek!"

Kaşlarını acıyla kaldırdı. "Kızım gelemezdik..."

Öfkeyle başımı ovaladım ve gördüğüm ilk vazoyu yere fırlattım. "Neden! Benimle ilgilenmeniz için ne geçti araya da bu kadar sene beni bu eve tıktınız?"

Kaşlarını acıyla yukarıya kaldırdı. "Kızım öldürülecektik, ve bizi tanımanı istemedik... Üzülecektin çünkü."

Küstahça gülümsedim ve sinirle başımı ovaladım. Masanın üzerindeki mavi süs tabağını hızlıca alıp duvara tek hamlede fırlatacaktım ki Ayaz ellerimi tutarak sıktı.

Ters dönmüş böcek gibi kıvranıp dururken annem ile babam hızlıca evi terk ettiler. Her zaman yaptıkları gibi...

Ayaz'a, "BIRAK BENİ!" diyerek kollarının arasından kendimi kurtardım ve mavi tabak da duvarın gazabına uğrayarak parçalara ayrıldı.

İstemsizce ayrılan mavi parçalara yöneldim ve cam kırıklarının üzerine diz çöktüm. Mavi cam kırıklarından bir tanesini elime aldım ve kollarıma sürtecekken Lavin hızlıca beni yerden kurtardı. Elimdeki mavi parçayı hala bırakmamıştım. Sıkılı olan avucumun içinden beyaz zemine çeşmeden akan su misali damla damla kan akıyordu.

Ayaz mutfağa koştu ve kısa bir süre sonra geldiğinde cam parçayı avucumdan kurtararak siyah bezi avucuma sımsıkı bastırdı. Acıyla inledim. Bir süre gözlerim kapalı şekilde kafamı koltuğa dayadım. Olanları sindiremiyordum...

Duygularımı bir türlü kontrol altında tutamıyordum. Sanki ben yaşadığım duyguların gazabına değil de duygularım benim gazabıma uğruyordu. İçim yavaş yavaş geçmeye başlamışken elimdeki baskı aniden kesilince gözlerimi açtım. Ayaz mutfağa gidiyordu. Diğerleriyse çoktan çıkmışlardı.

Yarı açık gözlerimle Ayaz'ı süzdüğüm sırada usulca geri döndü. Her yerim hala titriyordu. Avucunun arasında sakladığı hapı masaya bıraktı ve sürahiden bir bardak su doldurdu. Hapı bana uzatarak, "Sakinleştirici iyi gelecektir." dedi.

Lafını üstelemeden hapı ağzıma attığım gibi suyla beraber yuvarlayarak mideme gönderdim.
Oturduğu yerden beni izliyordu. Hoş... Onun da benden aşağı kalır yönü yoktu.

Oldukça yorgun ve solgun görünüyordu. Güçsüzlükle elimi yanağına götürdüm ve vücut ısısına baktım. Normal görünüyordu. Elimi tutup nazikçe durmamı işaret etti. "İyiyim... Sadece bir anlığına güçsüz düştüm." Geçiştirici gülümemesiyle devam etti. "Bugün fazlasıyla yoruldum."

Kaşlarımı kaldırdım. "Hah! Her şeyi geçtim. Peki o mavi kusmuğu neyle açıklamayı düşünüyorsun?"

Yerinde rahatsızca kıpırdandı ve ellerini loş ışıkta parlayan kahverengi saçlarının arasına daldırdı. "Uyumalısın.."

Bu aptal ütopyaya atıldığımdan beri bütün hayatım belirsizliğe bulanmıştı. Peki ya anem ve babam? Onların beni bırakmasına hala mantıklı bir sebep bulamıyorum. Gözlerim yavaşça uykuya kendini teslim ederken, kendimle beraber endişemi, merakımı ve soru işaretlerimi de götürmüştüm rüya alemine...

Sabah
Sanki birisi göz kapaklarımın üzerine açmamam için baskı yapıyor gibiydi. Gözbebeklerimi gün ışığıyla buluşturmak gelmiyordu içimden. Ta ki, Ayaz'ın kadife sesi kulaklarıma ilişene kadar.

KIZIL'IN DÖNÜŞÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin