°15°

80 11 0
                                    

Asel Iraz'dan

Panikle bir ileri bir geri gidip geliyordum. Ellerim titriyordu. Hoş, vücudumun da ellerimden aşağı kalır yanı yoktu. Neler olduğunu kafamda çözmeye çalışırken bir anda büyücü Hera'nın dedikleri kafama dank etti.

'Ayaz, Asel'in benliğine aşk barındıran her temasında Asel'in bedenine babasından geçen Zemheri yanını kendi içine çekiyor. Anlaşılan o ki, birkaç aydır fazlasıyla zehir çekmiş.'

Duyduklarımla ellerimin ve kalbimin titremesi katbekat daha çok arttı. Büyücü Hera o zaman cümlelerinin sonunu getirmemişti. Yani...

Ah Ayaz benim için bütün tedavileri denemişti. Ama ikimiz de birşeyi gözden kaçırmıştık. Meğerse kalbimdeki soğukluğu bir çift bakışıyla, bedenimdeki soğukluğuysa narin dokunuşlarıyla eritmişti bu güzel adam...

Çok korkuyordum. İstemsizce kendimi suçluyordum. Belki o lanet ormana hiç girmeseydim bunlar olmayacaktı. Lanet olsun!

Sarayın küçük bir kısmı hastane gibiydi. Benim ilk krizimi geçirdiğim gün yattığım yoğun bakımda şuan Ayaz yatıyordu. O bayıldığı gibi Enes bizi görmüş, yanımıza gelerek bir profesör doktoru aramıştı. Normalde onu direk yoğun bakıma almayacaklardı fakat hayati değerleri fazlasıyla düşmüştü.

Çok korkuyordum. Paniğimi durduramazsam tam da tahmin ettiğim şey başıma gelecekti. Atak geçirecektim...

Bir ileri bir geri ilerliyordum. Saat gece üç buçuktu. Diğerlerinin daha haberi bile yoktu. Hızlıca telefona sarıldım ve parmaklarım istemsizce Lavin'in ismini buldu. Bu akşam bana davet sırasında numarasını vermişti, şanslıydım.

Lavin birkaç çalıştan sonra açtı ve uykulu sesiyle, "Asel?" dedi.

Ağlıyordum. Güçsüz sesimle konuştum. "L-Lavin ben hiç iyi değilim ne olursun yanıma gel..." Sonlara doğru iyice sesim kısılmıştı.

"Neredesin sen?!" Sesi hiddet dolu çıkmıştı. Ağlamaklı sesimle,"Sarayın muayenehane kısmındayım..."

Telefonu kapattı. Muhtemelen yanıma geliyordu. Vücudumun titremesi artarken kalbimin atışları hızlandı. Nefesim kesiliyordu. Lanet olsun panik atak geçiriyordum! Nefes egzersizleri yapmaya çalışsam da kesilen nefesim buna engel oluyordu. Duvara yaslandım ve yere süzülerek çöktüm. Dizlerimi kırdım ve başımı bacaklarımın arasına aldım.

Canım çok yanıyordu... Durmadan yerimde titrerken ne kadar süre geçtiğini bilmiyordum. Ta ki, sırtımda bir el hissettim. Lavin'i görmemle ayağa kalkarak ona sımsıkı sarıldım. Benliğini hiç bırakmayacakmış gibi kendime bastırırken sesli şekilde ağlamaya başladım.

Sırtımı bir aşağı bir yukarı sıvazlayarak, "Sakin ol bebeğim. Ben her zaman buradayım. Şşştt..." diyordu.

Benliğim onun şefkat dolu kollarında boğularak buhranını unutmuş, yatışıyordu. Titremelerim gittikçe azaldı. Elleri hala sırtımı sıvazlarken, sözleriyle ale gibi yana ruhumu telkin etmeye çalışıyordu. "Geçecek Asel. Sakinleş lütfen..."

Gittikçe yatışırken merhameti beni mayıştırmaya yetmişti. İçimdeki korku azalmasa da bedenim durulmuştu. Bitap düşmüş sesimle, "Herşey benim yüzümden. Onu bu çıkmaza ben soktum. Ben onu kendi arafımda boğdum. Ben onu zehirledim Lavin."

Beni kendinden ayırdı. Sırtımı duvara yaslayıp başımı yere eğdim. Gözlerimi sımsıkı kapattım. Yanıma iyice yaklaştı ve yumuşacık elleriyle çehremi kavradı. Narince okşayarak, "Bebeğim lütfen böyle yapma. Beni de çok üzüyorsun. Kendine gel lütfen."

Başımı kabullenemezce iki yana salladım. "Hayır..." Ağlamam daha da şiddetlenmişti. Sinir, öfke, hüzün ve umutsuzlukla siyah zemini süzüyordum.

KIZIL'IN DÖNÜŞÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin