1 Gün sonra
Aras Berden'denJaluziyle kaplı yoğun bakım odasının önündeydim. Enes uzaktan yürüyerek elindeki kıyafetlerle yanıma geldi. Gözleri çok sert bakıyordu. Onun bakışlarına karşı çenem istemsizce gerilmişti. Baş parmağını havaya kaldırdı. "Gözüm üzerinde."
Ona inat küstahça dudağımı kıvırdım ve içeri girebilmek için beyaz kıyafetleri aceleyle üzerime geçirdim. Gümüş kapı kolunu çevirdim. Usul adımlarla yatağın hemen yanındaki gri berjerin yanına gittim ve yatağa yaklaştırdım.
Oturduktan sonra gözlerim yatakta boylu boyunca serilmiş olan bitkin bedeninde bir süre gezindi. Ayaz'ın yoğun bakıma girdiği günden beri bütün grubun tadı kaçmıştı.
Dışarıdaki herkes loş şekilde aydınlatılmış kordiordaki koltuklara kurulmuş, sessizce duvarları izliyordu. Asel hariç. Ortalıklarda görünmüyordu.
Kim bilir kafalarında ne düşünceler kol geziyordu. Ayaz ölümden döndüğü günden beri herkesin yüreği ağzındaydı.
Bana gelirsek... Ben tam olarak hissizliğin vücut bulmuş haliydim. Ayaz'a ne nefret duyabiliyor, ne de onu sevebiliyordum. Normalde çevremden başka birisine böyle bir olay olduğunda asla yanlarında bulunmazdım fakat Ayaz... Ona karşı garip bir bağ hissediyordum.
Çocukluğumdan bu yana konu Ayaz olduğu zaman içimi tarifsiz bir boşluk kaplıyordu. Lanet olsun bu histen nefret ediyordum. Hayatım boyunca çoğunlukla çevremdekilere nefret duyan birisi oldum. Bunun en büyük sorumlusu kim miydi?
Tabiki de ölen babam Arel Berden... Çocukluğum Ayaz'la beraber geçti. Onu Doğuş'tan ve Enes'ten daha iyi tanıdığıma bahse girebilirim. Bahar Hanım ve Meriç Bey o zamanlarda lider adaylarıydı. Bu yüzden çoğunlukla iş başında oluyorlardı ve onların iş yoğunluğu babamdan daha fazlaydı.
Bu sepeble de babam Ayaz'ı hem büyüttü hem de eğitti. Aynı zamanda onu kendine bir emanet olarak gördüğünden en çok Ayaz'la ilgilendi. Ayaz'ın yorgun bedenini dikkatle izlemeye devam ederken aklıma gelen şeyle gözlerimdeki yaşları daha fazla tutamadım.
İkimiz de 6 yaşındaydık. Babam saraydaki bütün sevdiklerine ve çevrenin saygın insanlarına büyük bir akşam yemeği veriyordu. Ben de etrafta dolaşıyor kurulan sofrayı iştahla izliyordum. Daha kimsecikler gelmemişti. Herkes saati bekliyordu.
Koridorda bütün heybetiyle yürüyen babamı gördüğüm gibi minicik ayaklarımı kırmızı zemine hızlı hızlı vurarak ona koştum. Tam yanlarına varmak üzereyken Ayaz'ı gördüm.
Babam da daha beni farketmemişti. Ayaz küçücük bedenine giydirilmiş takım elbisesiyle babama koştu ve onun kucağına atladı. Babam ona iltifatlar yağdırırken kendi üzerime baktım. Normalde böyle önemli davetlerde liderleri ve ailelerini giydirmek için özel stilistler tutulurdu. Stilistler akşam saatine kadar onları giydirip makyajlarını yapmakla yükümlülerdi.
Bu da demek oluyor ki Ayaz ve ailesi hazırdı bile. Babam da hazır görünüyordu. Peki ya ben? Koşarak babamın bacağının yanına gittim. Hala beni fark etmemişti. Bahar Hanım ve Meriç Bey de süzülerek yanımıza geldiler. Babamla kısa bir selamlaşmanın ardından tam yemek yenilecek masaya geçeceklerdi ki babama seslendim.
"Baba!"
Babam kucağındaki Ayaz'la beraber bana döndü ve başıyla gitmemi işaret etti. Sinirle koridorun diğer ucuna gittim ve babamı beklemeye başladım. Bir saat boyunca koridorun ucundan iştahla yemeklerini yiyen liderleri ve ailelerini izledim.Bütün yemek boyunca babamla göz göze gelmiştik. Birkaç saatin sonunda dayanamamış olacak ki diğerlerine belli etmeden hışımla yerinden kalktı. Yanıma geldiği gibi kolumdan tutup beni en üst kattaki odama çıkardı. "Ne diye saatlerdir orada dikiliyorsun çocuklara uygun bir davet değil dedim sana!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIZIL'IN DÖNÜŞÜ
FantasySürekli evde büyütülmüş, dışarı çıkılmasında bile mahsur görülmüş, melez bir kız çocuğu olduğunuzu, mapusta büyümüş gibi bir çocukluk geçirdiğinizi düşünün. Kaç yaşınıza kadar dayanırdınız? Asel kaçmaya karar verdiğinde nasıl bir ütopyaya girdiğinin...