°11°

97 9 0
                                    

Ayaz Doğanay'dan

Dila görüştüğümüz günün akşamında vakit kaybetmeden Marken'e uçmuştu. Ben de vasiyetnameyi okuduğum gibi bir bilet alarak Marken'in yolunu tutmuştum. Uçaktan indikten sonra Dila tarafından benim için gönderilmiş arabaya binip ulusal Marken Sarayı'na doğru ilerlemeye başlamıştık.

Diğerleriyle vedalaşmamıştım çünkü Asel'in gözlerinin içine bakarak oradan gidemezdim. Hepsi bana fazlasıyla kızgın olsa da diğerlerine aktarması için durumu mesajla Enes'e açıklamıştım ve evlilik olayını Asel'in bilmesini istemiyordum. Ne kadar tedirgin olsam da bu konuda Enes'e güvenebilirdim. Şimdilik gidişimin asıl sebebini sadece Enes ve Doğuş biliyordu.

Sıkıntıyla nefesimi dışarı bıraktım. Kafamda binlerce soru dönüyordu. Asel onu bıraktığımı düşünecek ve çok üzülecekti. Vasiyetnamedeki evlilik şartını okuduğumda kan beynime sıçramıştı. Arel neden böyle bir karar vermişti anlamıyordum. Oysaki Arel her zaman benim duygularımı önemsemiş ve ne hissedeceğimi düşünerek hareket etmişti.

Herşey fazlasıyla garip geliyordu. Dila'nın vasiyetnamenin kararını öğrenirse sevinçten havalara uçacağına emindim. Kafamdaki bir diğer soru işareti, Arel neden vasiyetnameyi göndermek için bu kadar acele etmişti anlamakta zorluk çekiyordum. Saçlarımı ellerimle düzeltip yolu izlerken aracın tam sarayın önünde durduğunu fark edince şoföre teşekkür edip arabadan indim ve bagajdaki çantamı aldım.

Bagajın siyah kapağını kapadığım gibi bir ses duydum. Hayat bana doğru koşuyordu. "Abi!" Yanıma ulaştığı gibi kollarını belime doladı. Boyu benden oldukça kısa olduğu için kafası omzuma bile gelmiyordu.
Kız kardeşim, Hayat'a sarılınca aslında onu ne kadar çok özlediğimi fark ettim. İçten bir sesle, "Canım..." dedim ve kollarımı bedeninde sarılı tutmaya devam ettim.

Yüzünü göğsüme gömdüğü için boğuk çıkan sesiyle "Seni çok özledim." dedi.

"Ben de seni küçük bela!"

Kollarını gevşeterek beni saraya yönlendirdi. Elimi onun omzuna koymuş ilerlerken sarayın görkemli kapısının eşiğinde duran Dila'yı gördüm. Beni görünce devasa merdivenleri ikişer ikişer inerek üzerime var gücüyle koştu. Dila sımsıkı kollarını bedenime sararken, Hayat gözlerini devirdi.

Dila derin sesiyle, "Gelmişsin..." dedi. Ben de mecburiyetten ellerimi onun sırtına götürdüm ve çok süre geçmeden kendimi geri çektim. Dila hala manidar bakışlarla beni süzüyordu. Ona aldırmadan Hayat'ı kolumun altına aldım ve saraya girdik. Eşyalarımı bırakmak için saraydaki çalışma odama doğru kırmızı halıda usul adımlarla ilerlerken Hayat ile sohbet etmeye başladık.

"Şu kız, Asel. O yok mu?"

Sorusuyla tekrardan moralim bozulmuştu. Omuzlarımı düşürdüm. "Hayır."

"Ama-"

Daha fazla Asel konusunu açmaması için onu susturdum. "Hayat konuyu kapatabilir miyiz?"

Dudağını büzdü. "Peki."

"Arel'i görebilir miyim bir fikrin var mı?"

"Şey, onu dün gece yoğun bakıma aldılar."

"Ne? Neden?"

Titrek sesiyle devam etti. "Fenalaşmış. Sadece bu kadarını biliyorum."

Odamın kapısına geldiğimizde anahtarı kilidin içerisinde bir kaç kere çevirdim ve neredeyse bir aydan fazladır girmediğim odama girdim. Hayat tam koltuğa oturacakken Dila başını kapıdan içeri uzattı. Onunla konuşmalıydım. "Hayat, bizi Dila ile yalnız bırakır mısın?"

KIZIL'IN DÖNÜŞÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin