Selim'in annesi Süreyya köye inmeye karar verince, Melike küfür etmek istedi. Fındık vakti gelmeleri yeterince kötü değilmiş gibi bir de bu kadar işin gücün arasında Bodrumluları mı eğleyecekti? Yaylada kalsalardı ya. Onlar inince kızlar da peşlerine takılmıştı. O kadar insana pişir taşır, fındık dalda yanacak diye kaygılan, Allah'ım reva mıydı bu?
Bahçeye yaktığı ateşte kazanla yemek yaparken yanına gelen Selim'e ters ters baktı.
"Niye uğraşıyorsun? Birini tutsana yapsın yemeği." Selim ilgiyle kızın işini yapışını izliyordu.
"Çünkü yemekçiler iki yevmiye istiyor. Toplayana 10 veriyorsam, yemekçiye 20 vermek zorunda kalıyorum."
"E ver sen de. Para lazımsa ben veririm."
Melike sinirle kazanı karıştırırken, "Gerek yok." dedi. "Pişti zaten. Ben bahçeye iniyorum. Annen otantik imece usulü hasat izlemek isterken milletin aklını başından alır şimdi. Gideyim de savsaklamasınlar."
Selim kızın peşine takıldı. Bugün bahçe kostümü üzerindeydi kızın. Senelerdir bazen gördüğü biçimsiz, tuhaf bir kılık. Eteğinin altında yine çiçekli bir pijama vardı kesin. Dik bahçelerde eğildiğinde bir yeri görünmesin, bacakları zarar görmesin diye giyerdi. Çoraplarını çok yukarı çeker, üzerine de lastik pabuç geçirirdi. Başını oyalı bir tülbentle bağlamış, saçlarının yemeğe düşmemesi için sıkıca örtmüştü. Belindeki kuşakla kostüm tamamlanmıştı. Şu haliyle yerel televizyonlara çıkan, atanamamış düğün salonu türkücüleri gibi görünüyordu.
Kızın bu kılığına bakıp gülse mi ağlasa mı bilemedi. Melikenin başına gelen en iyi şey onu bu talihsiz kül kedisi masalından alıp, Bodrum daki keyifli hayatına dahil etmesi olacaktı.
Gün boyu kızın işçilerle şakalaşmasını, herkese takılmasını izledi. Arada keyfi gelirse neşeli hareketli bir türkü tutturuyor, ama durmaksızın çalışıyordu. Sanki bu kadar çalışan o değilmiş gibi yemek faslını da atlatınca çay servisi yaptı.
Selim'in yemeğe katılmasına şaşırsa da itiraz etmedi. Ama nedense varlığını umursadığı da söylenemezdi. Babasının kasıntı ve ukala haline bakıp, surat asmakla meşguldü o sırada.
İdris Kaptan denize açılmayı çoktan bırakmış, vaktinin çoğunu Batum da metresiyle geçiren, karısına sırf bunun için iyi davranan, kızlarının ahlaklarını takıntı haline getiren, kumar düşkünü bir adamdı. Melike babasına tapmayı bıraktığı günden beri her şeyin farkındaydı. Babası annesinden kalan tüm mal birikimi içinde sadece bu fındık bahçesini satmamıştı. Kızının tek çeyizi buydu ve adam burayı da elden çıkarırsa kızı cazibesini tümden yitirir diye endişeleniyordu.
Melike babasını her şeye rağmen severdi. Yaylada hemen evlerinin yanına güzel bir ahşap ev yaptırdığı ve burayı sezonluk kiraya vermeye başladığı dönemde ellerine epey para geçiyordu. İdris Kaptan o zamanlar daha az yozlaşmış bir adamdı. Melikenin sağlık meslek lisesindeki eğitimini tamamlamasını desteklemişti. Ama Bodrumlular evi ve araziyi bir çanta dolusu parayla satın alıp, adamı servete boğunca her şey tepetaklak olmuştu. Kumar, kadın, alkol derken babası öyle beter batmıştı ki çamura; şimdi tek gelir kaynağı bir zamanlar kiracısı olan yabancılardan aldığı aylık maaş ve üç kuruş emekli aylığıydı.
Melike sıcak odun ekmeğinin arasına tereyağı sürüp, Selim'e uzattı. Adam bu tepside pişen iki kiloluk ekmeği en az yarım kilo tereyağıyla gömer, yine de hiç kilo almazdı. Burada kaldığı süre boyunca her gün taze ekmek pişirmesi gerekiyordu kızın. Yine de şikayetçi değildi. Selim'in giderken bıraktığı zarf gayet tatmin eden bir miktarla dolu olurdu ve bunu sırf Melike'ye verirdi. Babasının durumunun farkındaydı adam.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sana Rağmen (Tamamlandı) Korunun Çocukları 2
RomanceSelim karşısındaki sinir bozucu yaratığı yapabildiği kadar görmezden gelmeye çalıştı. Çiçekli elbiseleri, başlarına geçirdikleri geniş şapkalarıyla her biri birbirinden güzel bu genç kadınların arasında Melike daha da gözüne batar olmuştu. Aptal ina...