doğru olanı seçmek

2.1K 195 22
                                    

Melike elleri titreyerek kahve servisi yapıyordu. Neredeyse iki haftadır yaylaya gitmemiş, Süreyya Hanım'ın anlayışı sayesinde hem kız isteme hem de bu aile arasındaki söz merasimine hazırlanmıştı.

Kardeşlerine ve anne babasına Selim'in kızlardan birini kendisine ya da kardeşine alma niyeti olmadığını söylemişti. Kızlar belli etmeseler de çok üzülmüşlerdi. Kendilerince kaderlerini değiştirecek böyle bir fırsatı kaçırmak üzmüştü üçünü de. Ama Sefer'in çok sayıdaki kuzeni köy evlerini sık sık ziyaret edip, elleri kolları hediyelerle dolu gelince yeni düşler kurmaya başladılar. Bu taze delikanlılar her gün bir bahaneyle hanelerini ziyaret ediyordu. Hele içlerinde daha askerlik tıraşı uzamamış, sevimli güleç yüzlü bir çocuk vardı ki Naz çoktan numarasını almış, anne babasından gizli mesajlaşmaya başlamıştı bile.

Babası daha da sarsılmıştı tabi. Ama Selim'in ödediği yüklü tazminat ona hem aydan aya aldığı bekçilik maaşını hem de yazları aldığı yüklü ödemeleri unutturmuştu. "Bonkör adam" diyordu. "Evi de araziyi de satacakmış. Bu sene son gelişleriymiş aslında. Hayırlı dedikleri bu olsa gerek. Ama ne yalan söyleyeyim bonkör adam. Allah vere de kendi gibi birine satsa mülkünü." diyordu soranlara.

Şimdi de keyifle yeni damadını izliyordu. Melike babasının Seferi yolmasını her ne pahasına olursa olsun engelleyecekti. Müstakbel eşi hali vakti yerinde bir adam olsa da aptal değildi. Kendini kullandırmazdı zaten. Ama yine de kendisi de babasıyla uzun uzadıya bunu konuşmaya karar vermişti.

Üzerindeki vişne rengi kadifeden elbise çok yakışmıştı kıza. İlk kez böyle giyiniyordu. Zaten ince güzel bir bedeni vardı. Elbisenin geniş yakasından uzanan boynu, uzun kollarının açıkta bıraktığı bilekleri çok zarifti. Sefer bakmaya doyamıyordu.

Melike de beğeniyle ona baktı. Dün gece gizlice geldiği bahçede ayaza rağmen saatlerce konuşmuş, gülüşmüş hayal kurmuşlardı. Ayrılırken ikisi de isteksizdi. Sefer genç kadını yanağıyla dudağının birleştiği o küçük noktadan öperken ikisi de titriyordu heyecandan.

Samimi tören sona erdiğinde herkes kucaklaşıyor, sevinçle tatlılar yeniyordu. Melike parmağındaki zarif yüzüğe gülerek baktı. Bunu da birlikte seçmişlerdi. Tüm gün dolaşmışlar, yanlarında refakat eden kardeşleriyle Melike'yi sonunda yemeğe götüren Sefer, kızları bir bahaneyle sepetlemeyi başarmıştı. Yemekte kızın elini tutup öpmüş, "Çok mutlu olacağız Melike. Seni öyle çok seveceğim ki bana merhamet edeceksin. İnanıyorum sen de beni seveceksin." demişti. Melike kızaran yanaklarını saklamak ister gibi başını önüne eğip, "ben de" demişti. Kalpten inanıyordu Seferi seveceğine.

Konukları uğurlayıp, yolcu ederken Melike ve Sefer'i başbaşa bıraktılar. Artık sözlülerdi ne de olsa. Adam mutlulukla kızın yanağını okşadı. "Sana bıraktığım broşürleri incele mutlaka." dedi. "Balayı için rezervasyon yaptırmamız lazım. Yurtdışı bir kaç yer de ekledim. Pasaport meselesini takma. Bir sürü tanıdık var, hemen alırız."

Melike şaşırdı. "Ben daha önce şehir dışına bile çıkmadım. Yurtdışında... yani ne bileyim... Dil bilmem, yol bilmem..."

Sefer kızın alnını öptü. "Rehber olur. Hem ben çevirmenlik yaparım sana. Gemiciyim ben Melike. Derdimizi anlatacak kadar çoğu dili konuşurum."

"Gerçekten mi? Ne güzel."

Sefer'in gözleri parladı kızın hayranlığını görünce. "Sen de öğrenirsin zor değil ki. Hele senin gibi akıllı biri için. Benden de iyi öğrenirsin."

Melike yine utanmıştı. Başını diğer yana çevirdiğinde açıkta kalan boynu, öyle güzeldi ki. Sefer kendini tutamayıp öperek mis gibi kokusunu içine çekti. Kız çekingen bir şekilde irkilince mahçup oldu adam da. "Nolur kızma. Öyle güzelsin ki. Ne sana bakmaya ne kokuna ne seni öpmeye doyamıyorum. Ben kadın düşkünü bir adam değilim Melike. Hiç olmadım. Bu yaşıma kadar tek tük oldu birileri ama çok az. Ama sen olunca durum farklı işte. Elimi ayağımı tutamıyorum. Hep sana dokunmak, sıcaklığını hissetmek istiyorum. Seni de kendimden uzaklaştırmak istemiyorum. Çok çaresiz bir durum. Biraz da ondan acelem. Karım olursan ikimiz de daha rahat oluruz birbirimize karşı. Tabi sen yine de bana alışmak için istediğin kadar zamana sahipsin. Ama o zamanı da benim kollarımda geçir istiyorum."

Melike utangaç bir tavırla gülümsedi. Sadece başını sallayarak onayladı adamı. "Sen yabancı gelmiyorsun bana Sefer. Rahatsız da değilim. Utanıyorum biraz e o da normal. Dediğin gibi birbirimize alışacağız." dedi. Ayrılıp odasına çekildiğinde üzerini değiştirirken, hep bunu düşündü. Kızlar üçü beraber yatardı. Melike çok erken uyandığı ve erken uyuduğu için, ona ayrı oda verilmişti.

Ne tuhaftı. Adamın biri sırf özgürlüğüne engel olmasın diye ondan bucak bucak kaçarken, diğeri kaçamadığı için bütün hayatını kızın ayaklarına seriyordu. En çok bu yüzden seçimi kolay olmuştu. Korkaklıkla cesaret, yıpratan hırpalayan bir ilgiyle, saf sevgi dolu bir bekleyiş arasında seçim yapmıştı. Kalbinin en derininde biliyordu ki en doğru olanı seçmişti.

...

Bu sırada iyice iyileşip toparlanmış Selim yayla evinde dört duvar arasına sığmıyordu.

Samet üzüntüyle abisine bakıp, "O elindekini bırakır mısın?" diye sordu. "Hiç bir şey için çözüm değil o. Denedin. Artık kabullen ve hayatına devam et. Hep yaptığın gibi."

Selim kardeşine öldürecek gibi baktı. Elindeki kadehi bırakmayı denemedi bile.

"Niye öyle bakıyorsun bana? Yalan mı? Sana dedim. Konuş dedim, bilsin dedim. Dinlemedin. Her gelişimizde incittin onu. Şimdi başka birini seviyor diye suçlayamazsın." Samet daha da üzerine gitmek istemedi. Biraz daha sakince devam etti. "Kendini böyle hırpalama abi. Tamam oldu bitti. Sen demedin mi hem? Başka Melikeler de var. Denizde balık çok. Artık önüne bak. Bu lânet yerden bir an önce gidelim. Bodrum'a evimize ailemize dönelim. Unutalım."

Selim toplanan valizlere, her duvarında bir anının kazındığı yayla evine üzüntüyle baktı. Ne çok anı. Melike tam şurada ateş yakıyor. Selim hiç soba tutuşturmamış çünkü. Elleri yüzü is içinde kalmış kızın. Mutfakta yemek yapıyor Melike. Çorbayı karıştırırken, güzel kalçalarının hareket ettiğinin farkında değil. Bir taraftan düşüp bileğini inciten Selime takılıyor.

Şimdi başka bir mutfağın hizmetçisi değil hanımı olacak. İğnelemeyecek onu. Belki Selim'in hep isteyip yapamadığı gibi yanına gidecek o adam. Elini tutacak. Beline sarılacak. Saçlarını çözüp, yanaklarını sürecek o yumuşak buluta.

İçinin sıkıntısını atmak için bahçeye indi. Hemen şuradaki salıncağı kız kurmuştu yine. Onlar yokken kızın kaçış durağıydı. Kim bilir kaç kez burada oturup ağlamış, ya da o güzel sesiyle türküler söylemişti. Ayağının altında serili bulutları izlerken.

Selim Bodrum'un gecelerinin tadını çıkarırken, o kaç kez yorgunluktan bitap düşmüş ayağıyla bu bomboş evi temizlemeye gelmişti. Sürüne sürüne kaç kez dönmüştü buradan. Kendisi teknelerde koy koy dolaşır, yanında her biri birbirinden gereksiz anlamsız kadınla gününü gün ederken, Melike nasıl yorgun, perişan, güzel dolaşmıştı buraları. Güneşin sıcağı tenine vurduğunda gözlerini kapatıp, kızı düşünürken, o kaç kez donmuştu bu buz gibi ıssız sessiz dağların soğuğunda.

Şimdi burası o adamın olacaktı öyle mi? Melike gibi. Bu salıncakta çocukları kahkahalar atarak sallanacak, Melike türkülerini o adama söyleyecekti öyle mi? Beyni uyuştu Selim'in. Ne yaptığını fark etmedi bile. Salıncağı yerinden söküp attı. Ellerini kesen kalın sert urganın farkında bile değildi.

O akşam uçakta yorgun, üzgün kederli, hiç olmadığı kadar yıkık bir ruhla evine dönerken, içinde buz gibi bir el, buz gibi bir ağız bir daha asla dönebileceği bir evi olmayacağını söylüyordu, yüreğini sıkıyordu. Artık deniz yoktu. Başka Melike yoktu. Artık dönüp dolaşıp gelebileceği hiç bir yer yoktu.

Sana Rağmen (Tamamlandı) Korunun Çocukları 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin