naber?

1.7K 156 66
                                    

Melike yanında uzanan adamın uçları sarıya çalan kirpiklerine bakıyordu. Eskiden de bakardı. Kaçak göçek çaktırmadan. Şimdi açılsa bu gözler; utanma olmadan devam ederdi bakmaya.

Onun tanıdığı Selim, kalbine acı değmemiş, dertsiz tasasız, şımarık, kıçı kalkık bir Bodrum delikanlısıydı. Kışları kayakta, yazları kız tavlamada yarışırdı o Selim. Sadece kısacık bir süre, yaylada dinlenir, soluklanır, belki o dingin sessiz sonsuzluğun büyüsüyle bir süre orayı yuvası bilir ama kalmazdı. Sanki ardından şeytanlar kovalıyor gibi kaçardı.

Bu Selim, evlendiği bu adam çok farklıydı ama. Melikenin korktuğu gibi gerçek üstü ve yapmacık bir mutluluk paylaşıyor değillerdi. Öyle olsaydı, bu hevesli kavuşmanın ilk heyecanı bitince ne olacağından endişe duyardı. Ama evlilikleri de eski dostlukları gibi tadına doyulmaz bir tamamlanmaydı adeta. Yeniden uykuya dalarken, kocasının uyandığının farkında değildi.

Selim sırtını dönen kadının çıplak bedenine baktı. Ne güzel kıvrımlardı bunlar. Zayıf, az yemenin, az uyumanın, bir hayat süren her türlü yorgunluğun silemediği güzel çizgiler. Omuzunun arkasında zarif iki çıkıntı şeklinde teninin altında dalgalanan kemikler, belinin çekici oyuğu, oradan
yine yükselen pürüzsüz bir tepe. Ölene dek izlese bıkmazdı herhalde.

Ne garip... Melike'ye aşık olduğu ama hayatına almayı istemediği gençlik yıllarında, onun bu görüntüsünü çok az hayal etmişti. Bazen hiç sevmediği bedenlerde dindirdiği ani açlığının nedeni çoğu zaman, hırçın bakışlarını, ender gülüşlerini hatırlaması olurdu. Sanki çok uzaklardan meydan okuyordu ona Melike. 'Sen beni alıp gitmez misin Selim? Sen benimle kuracağın yaşam öncesi bensiz her hayata doymak ister misin bencilce? Al sana bensiz bir gün daha. Bak bakalım böyle bir açlık doyurulur muymuş?' dercesine gülüyordu.

Diğer tüm istekler ilk yetişkinlik yılları geçince gelmişti. Daha önce varsalardı bile onları unutturacak şiddette gelmişti. Artık Melike bir gece yarısı ter içinde uyanmaydı. Kızın parmağına batan dikenin kendi diline yaydığı meraktı. İnce kolları yükseğe uzanırken, o kolların yokluğuna üşüyen omuzlarıydı. Kız bir sonraki kayaya sağlam bir adım atarken, Selim'in kulakları o bacaklar kendi etine dolandığında çıkacak sese hasretti artık. Bu başka hiçbir şeyin dindiremediği bir açlıktı işte.

Şimdi de doymuş değildi ama en azından ruhu gibi bedeni de kadının taptığı varlığının ağırlığını tanımıştı. O yabancı düşlerden çok başka, çok gerçek, çok tüketici bir tanışmaydı. Daha önce yaşamadığı bir şey daha. Yatağın ortasında bir kasırga kopmuş da sonrası süt liman bir kıyıya yanaşmak gibi. Şimdi sanki kendi sahilinin durgun kıvrımlarını izlerken, yeniden demir almak için sabırsızlanan kurt denizciler gibiydi.

Melikenin midesinden gelen gurultu olmasa yapardı da. Yeniden ince ama güçlü bacakların arasına uzanır, az sonra ikisini de yutacak bir deli fırtına daha çağırırdı. Yataktan biraz da kendisiyle alay ederek zorla doğruldu. Yüzündeki aptal gülümseme aynada kendisini karşılayınca daha da büyüdü. Bir taraftan kafasını iki yana sallayıp, karşısındaki mutlu yabancıyla alay ederken, bir taraftan da dişlerini fırçalıyordu. Çok kısa bir an o yabancıya hâlâ kızgın olduğunu düşündü. Eğer yeterince cesur, akıllı, erdemli olabilseydi; bu kadar hasret acı, yokluk çekmezlerdi. Sonra onunla da barıştı usulca. Avanaklığının diyetini, bu kadar derin ödeyen adamı affedip, yola devam etme zamanıydı. O salak Melike'yi pranga gibi görüp, onsuz bir yaşamı tadabilmek için öyle hızlı kaçmıştı ki, sonrasında yaşayacağı  acıyı tahmin etse, kendi topuğuna sıkar kaçamaz hâle getirirdi kendini. Gülümsemesi geri geldi. Bencil mankafayı rahat bırakıp, aynadaki kendi aksiyle alay etmeye geri döndü. Sırıt bakalım köftehor. Kaptın hayatının ödülünü sırıt bakalım.

Sana Rağmen (Tamamlandı) Korunun Çocukları 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin