kayıp parça

1.5K 151 42
                                    

Melike şaşkınlıkla karşısındaki kıza bakıyordu. "Sen delirdin mi? Gız bacım bunlar kaç sene önce gezmiş tozmuş olmamış. Sonra yine toslamışlar birbirine olmamış. Şimdi kız nişanlı nasıl olacak?"

Seher üzgün görünüyordu. "Mert çok fena yenge. Çok kötü oldu. Çaktırmamaya çalışıyor güya ama olmuyor. O mantık abidesi gitti yerine kafayı çizmiş bir ergen geldi."

Melike başını anlayışla salladı. "Kaynın iyi olsun ben de isterim. Ama kıza da yazık be Seher. Kaç sene aradığın adamı bekle, tam o gelince geçmişten biri çıkıp, hayatını karıştırsın. Olacak şey mi?" Sonra yavaşça ayaklandı. Bakışları düşünceliydi. "Kuzum sen otur biraz benim işim var bir iki saat. İstersen annenlere geç." derken Ali'yi öpüyordu.

Seher şaşkınlıkla, "Yenge daha yeni geldim. Sen çağırdın. Ne işi ya?" diyordu.

"Unutmuşum akıl mı kaldı bende. Haydi öpüyorum." Melike açık renk trençkotunu giyip evden ayrılırken, Seher arkasından ağzı açık bakıyordu.

Tülay önündeki koliyi bantlarken, karşısındaki adama sabırla baktı. "Selim Bey bakın siz korudan gelen ilk kişi değilsiniz. İnanın deneyen oldu. Ama sizi hiç beklemezdim." diyordu. "Nedense bana nişanlı bir kızı başka biri için ikna etmeye çalışacak biri gibi görünmediniz."

Selim mahcup biçimde başını önüne eğdi. "Bazen insan sevdikleri için aptalca şeyler yapıyor. Kendi haysiyetini ikinci plana atıyor Tülay." dedi. "Karım bile burada olduğumu bilmiyor. Onun çok sağlam ahlak değerleri vardır. Bilse o da bana senin baktığın gibi bakardı. Hayal kırıklığıyla..."

Kız adama anlayışla gülümsedi. "Estağfurullah. Öyle demeyelim de, şaşırdım sadece."

Selim, "Ben de şaşırdım." dedi. "Seni ve Mert i duyunca. Hiç anlatmadı. Hiç paylaşmadı. Gerçi hemen hemen benim dağıldığım döneme denk gelmiş. Anlatmak istese de duymazdım. Ama Demir e bile bir şey söylememiş."

Tülay elleri titreyerek adama çay fincanını uzattı. "Bu bile size ortada büyütecek bir durum olmadığını göstermeli. Mert Bey Demir Beyden habersiz iç çamaşırı almaz. Aynı şey onun için de geçerli. Belki asistan kızla bir iki gün sürecek kaçamağı anlatmaya değer bulmamıştır. Ya da ne bileyim, belki utanmıştır. Ben sizin gibilerin gururla koluna takıp arzı endam edeceği biri değilim." Fincanı bırakıp uzaklaştı.

Selim kızın pencereden dışarıya bakan hâline üzüntüyle baktı. Böyle olmadığına emindi ama söyleyecek bir şey bulamıyordu da. Sonra aklına bir pasaj geldi. "Tülay Oğuz Atay ın unutmaya dair bir yazısı vardır. Belki bilirsin." dedi.

Tülay biliyor olmanın keyfiyle; "Bana uzun bir kelime söyle Olric." dedi. Arkasını dönüp adamın tamamlamasını bekledi.

Selim kızın gözlerinin içine bakarak, "öyle doğru yazmış ki. Evet unutmak sadece yedi harften oluşuyor. Ama bir ömür sürüyor." Kız yeniden pencereye döndü. Sonra bir anda arkasını dönüp, "Melike hanımın buraya gelmesini bekliyor muydunuz?" diye sordu.

Selim o şaşkınlıkla çayını üzerine dökünce de banyonun yerini gösterdi. Çalan kapıya bakarken ifadesi ağlamaklıydı. Bu hadsiz yabancılar öyle ellerini kollarını sallayarak nasıl gelebiliyorlardı evine ya?

Kapıyı açtığında burnundan soluyordu. "Melike Hanım, Mert Bey'le aramda bir şey yok. Kayseri'ye gidip, Timur la evlenip mutlu olacağım. Şu anda istediğim tek şey bu ama siz ve aileniz izin vermediniz ki toplanayım."

Melike kendini içeri atıp, nefes nefese "emin misin?" dedi. "Bak eminsen sorun değil. Siktiret herkesi. Ama emin değilsen yapma."

Tülay şaşkınlıkla kadına baktı.

"Kafayı üşüttüğümü düşünüyorsun değil mi? İnan defalarca sınırından döndüm." Melike elindeki çantasını atıp, üzerindeki trençkotu çıkardı. "Buradayım çünkü benim Mert im Selim di. Bunu bilmeni istedim. Senin için senin kendi Seferinden başka bir kader olmadığını bilmek istedim."

Selim karısının arkasında durmuş, Tülay a eliyle sus işareti yaparak, duvarın arkasına doğru geri çekildi. Tülay bu manyak insanların evinden gitmesini istiyordu sadece.

"Melike Hanım siz iyi misiniz? Kocanızı ya da Seher i arayayım mı?" Kadına endişeyle bakıyordu.

"Arama. Sakın arama onları. Kafanı karıştırırlar. Onlar için senin mutlu olman ikinci planda Tülay. Korudaki herkes böyle. Sen sadece kendi tastamam yapbozlarının son kayıp parçasının. Yerine başka bir parça koyabilecek olsalar adını unuturlar."

Selim karısının sözlerini düşündü. Acıyla haklı olduğunu görüyordu. Bu kız bu yalnız öksüz yetim kız hayatlarının hep kıyısındaydı ama bir kere bile ilgi göstermiş değillerdi ona.

Tülay çatlak kadına baktı merakla. "Siz niye buradasınız?" diye sorarak yanındaki koltuğa oturdu.

Melike de karşısına oturmuştu. "Nasıl anlatayım nereden başlayayım bilmiyorum ki." dedi çaresizce. "Eğer Mert senin Selim inse gitme demeye geldim. Kal. Kalbini kırmıştır, canını yakmıştır, seni senin ihtiyacın olduğunda, hakettiğin gibi sevememiştir dangalak. Ama sen yine de kal."

Tülay gözünden inen yaşı sildi. "Melike Hanım anlamıyorsunuz. Kalırdım ben. Gerçekten yapardım bunu. Beş sene önceki Tülay çok daha azı için kalmıştı.
Bir deneme için. On sene önceki Tülay daha beterdi. O bir "günaydın" için kalıyordu. Benim Mert beye olan hislerim herkesin sandığının aksine taze dallar gibi hemen açıp solmadı ki. O denedi ben yandım. Anlıyor musunuz?" Yine doldu gözleri. Artık kimin neyi ne kadar bildiğine aldırmıyordu. Parmağındaki yüzüğe şefkatle baktı. "Sadece mutlu olmak istiyorum. Hiç olmadım." dedi çaresizce.

Melike kıza anlayışla baktı. Sonra gülerek, "Olacaksın da" dedi. "O adamı çok seveceksin. Sana güneş her gün senin için doğuyormuş gibi bakacak."

Tülay kadının ilk kocasının öldüğünü biliyordu. "Çok üzgünüm" dedi.

"Üzülme. Sefer harika bir insandı. Eğer şimdi yaşadığım şeyi reddettiğimi bilsem, asla ama asla onunla evlenmezdim. Bak bunu onun ölümünden falan bağımsız söylüyorum. Eğer Selim'e hayır derken neyi terk ettiğimi bilseydim, bin yıl yaşayacağımızı bilsem Seferi seçmezdim. Asla kaza geçirmeyeceğini, ölmeyeceğini bilsem de seçmezdim. Selim'le değil bir ömür bir anım olacağını bilsem bile seçmezdim Seferi. Anlıyor musun? Bu yüzden buradayım işte. Eğer Mert senin için buysa arkanı dönüp gitme." Melike uzanıp kızın elini tuttu.

Tülay karşısındaki kadına çaresizce baktı yine. "Evet böyle. Aynen böyle. Ben seçtiğim hayatta çok çok mutlu olsam da gölgesi peşimi bırakmayacak lanetim o." Elini göğsüne götürüp sanki kalbini söker gibi yaptı. "Timura rağmen burada yanacak bir ateş. Ölürken bile onu düşüneceğim biliyorum." Parmağındaki yüzüğe elini götürdü. "Daha fenası belki Timur da biliyor." dedi. "Ama o bilmiyor. Hiç böyle yanmamış ki.

Melike yavaşça doğruldu. "Sadece diyorum ki benim yaptığımı yapma. Arkana bakmadan kaçma. Korkak olma. Dinle onu, bir şans ver. En azından girmeden önce bir kez gör."

Tülay gözlerini silip doğruldu. Kararlı görünüyordu. "Melike Hanım ben nişanlıyım." dedi.

"Gız az şuna bak şuna. Git adamın ateşini ölç demiyorum burada. Tövbe estağfurullah. Hem ayıp, hem günah." Sanki dayanamıyor gibi uzanıp sarıldı kıza. "Hakkında hayırlısı neyse olması için dua edeceğim." dedi.

Melike Tülay ın evinin kapısından çıkarken, Selim saklandığı duvar arkasından göründü. Gözleri dolu dolu olmuş mutlu bir adamdı. Kıza bakıp, "Benim güzel karım diyecek hiç bir şey bırakmadı bana." dedi. "Neyi seçersen seç dilerim çok mutlu olursun Tülay." dedi. "Bizimki çok büyük bir yapboz. Varsın bir parçası da eksik kalsın ama sen mutlu ol." Karısının arkasından evi terk ederken kız için en iyisini kalpten diliyordu.

Not; naber?

Sana Rağmen (Tamamlandı) Korunun Çocukları 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin