Öncelikler vardır hayatta. Birşeyi yapmadan diğeri olmazdı. Mesela hayatı öğrenmeden hayatta kalmaya çalışmak gibi. Küçük bir kuş yavrusu bile önce annesinin kanatları altında öğrenirdi uçmayı, hayatı, özgürlüğe kanat çırpmayı. Peki ya kaplumbağalar... doğar doğmaz hayatın acılarıyla başbaşa kalırlar. Ters dönerler çevirecek bir sevdikleri yoktur çevresinde. Bir tek dolunayı vardır o küçüğün. Ona yol gösteren, ışık olan tek kaynakları. Belki Niall'da benim dolunayımdı artık. Neden sıradan bir hayata bu kadar uzağım ki. Bazen 'keşke posterlerle konuşmaya devam etseydim' diyorum ama Niall'ın sesini duyduğumda 'iyikidi burdayım' diye geçiriyorum içimden. Hayat daha ne kadar küçük görecek beni, daha ne kadar ezecek? Taşıyamazsam ne olacak? Ya birgün pes edersem o zaman hayat zafer kadehini içecek ve beni rahat bırakacak mı? Göz pınarlarımdan akan her damla yaşın bir hikayesi var. Ama artık onlar bile akmıyor, onlar bile içimi boşaltmama yardım etmiyor. Hayata onu bilmeden dalmıştım. Her milimini ezberlemeliydim. İşte o yüzden canım yanıyordu ya şuan. Bana hayatı anlatacak bir annem bile yok. Sarılıp boynunda ağlayacağım kimsem yok. Peki ya aşkım? Neden sakladı benden. Oysa ben ona güvenmiştim. Empati kurmak istiyordum. Mantıklı bir açıklama bulmam lazımdı. Bitmesini istemiyordum. Zaten bitiremezdim. Bu denli aşıkken bitemezdi. Gözümden akan yaşları bile unutmuştum. Harry'i iterek kendimi banyoya attım. Sesimin çıkmasını istemiyordum. Aciz olmak, güçsüz olmak istemiyordum. Elimle ağzımı kapattım. Hıçkırıklarım elime çarpıp içimde kayboluyordu. Bir köşeye siniyor ve beni içten yıkıyordu. Dışarıdan Harry'nin sesini işitmemle sanki içeri girecekmiş gibi gözyaşlarımı sildim.
"Ağlama güzelim. Çık konuşalım hadi." Ne konuşacaktım ki. Kanserli annemi terk edip buraya gelmemi mi? Sevgilimin söylediği yalanı mı? Yoksa çaresizliğimi mi? Bence herşey ortadaydı. "Sence buna gerek var mı?" Bağırmama rağmen sesim güçsüz ve aciz çıkmıştı.
"Sen bir gel de gerek var mı yok mu tartışırız." Aynada kızaran gözlerime baktım. Sanki elimle silsem geçecekmiş gibi iyice temizledim ve dışarı çıktım. Harry birden sıkıca sarıldı bana. Daha onun şokunu atlatamamışken benden ayrılıp gözlerimin içine baktı.
"Ağlamanı istemiyorum. O lanet gözyaşlarını içinde tut. Ağlama Karen sakın yapma. Senin hiçbir suçun yok. Hiçbirşeyden haberin yoktu. Annen gitmeni istedi. Belkide senin hayatını kurtarmak içindi. Niall ise..." derin bir nefes aldı ve elini yanağımda gezdirerek devam etti. "... O, senin kendini suçlayacağını bildiği için, ağlayıp üzüleceğin için söylemedi ve ben... Karen, ben sırf kendim için seni üzdüm. İşte herşey bundan ibaret üzülecek bir konu yok dimi." O kadar derin bakıyordu ki biran kayboldum. O yoğun bakışları ezip geçti bedenimi. Belli belirsiz kafa salladım. Gözleri dudaklarıma kayınca içimi bilinmedik bir korku doldurdu. Öpmesini istemiyordum. Niall'a ihanet etmek istemiyordum. Yavaşça yaklaştı. Dudağı dudağıma temas edince geri çekildim. Ancak tekrar yaklaştı ve dudaklarımı hapsetti. Öpüşüne karşılık vermiyordum. Sertleşince ayrılmaya çalıştım ve başardım. Çim yeşili gözleri o kadar şevhetli parlıyordu ki içimde tekrar öpme isteği yaratsada o tarafımı bastırıp ondan ayrıldım. "Waow bende kaldığından beri en uzun öpüşmemiz." Yapma ama. Lanet olsun moralimi düzeltip neden sonra bozuyordu ki. "Hayır lütfen Harry farkındaysan hala senin isteğinle öpüşüyoruz. Karşılık almıyorsun."
"Kabul et içerde bir yerlerde beni seviyorsun."
"Evet ama çok içeride. İstesende ulaşamazsın."
"Beni seviyorsun kabul et." Dedi sondaki kelimenin 'e' harfini uzatarak.
"Malmısın ya? Ulaşamazsın dedim ya."
"Ama içeride bir yerde varda dediiiin."
"Ama çok içeride olduğunu ve ulaşamayacağını da söyledim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
-REAL DREAMS-
Fanfictionİlk aşk farklıdır. Yaşanmaya değer olan, karışık duygulara kapı açan aynı zamanda en çok acı veren ilk aşktır. Aşk imkansızı ister evet, peki ya ilk aşkın imkansızı seçerse? Ulaşılması en zor olanı. İşte o zaman sadece bakar ve onun başkasına gülüms...