Zaman. Ne kadar karmaşık bir terim öyle değil mi? Aslında üstünde biraz dursak asıl anlamını çözeceğiz ancak umursamıyoruz. Zaman, kişinin o anki duygusuna göre değişiyor. Sevdiğin kişiyle yan yanayken zaman durur mesela işte o an bitmesin deriz, ama onsuz geçen saniyeler işkencedir bitmek bilmez o anda da zaman yavaşlar tek fark o zaman acı çekersin, onsuz iken zaman geçmez ve nefes alamazsın...
Dakikalardır aynı pozisyonda ağlıyordum. Neden ağlıyordum ki? Ona üzülmeli miydim? Saçma olurdu değil mi? Ama üzülüyordum. Tam şu an onun için ağlıyordum. Benim yüzümden bu kadar acı çekmesi haksızlıktı. O mutsuzken benim gülümsemem haksızlıktı. Konuşsam olmazdı, sarılsam olmazdı. Elim kolum bağlıydı. Şu an tek isteğim onu bu vicdan azabından ve bu aşk acısından kurtarmaktı. Ama nasıl?
Kart okutma sesi kulaklarıma dolunca hızla kağıdı yerine sıkıştırmaya çalıştım. Sırtımı kapıya dönüp gözyaşlarımı temizledim. O çoktan içeri girmişti bile. Yüzümü Harry'e döndüğümde tekli koltukta oturmuş, kafasını dizlerine gömmüştü. Yanına yaklaşıp omuzuna dokundum. Ama ses çıkarmadı. Umursamadım ve önüne diz çöktüm.
"Harry? İyi misin?"
"İyiyim."
"Kafanı kaldırır mısın?
"İyiyim dediğimi hatırlıyorum."
Derin bir nefes aldım ve tekrar ona odaklandım.
"Kaldır şu lanet kafanı, lütfen"
Biraz sert çıkınca sonuna 'lütfen' eklemiştim ama pek işe yaramamıştı sanırım. Kafasını kaldırınca gözüm anında kızarmış gözlerine kaydı. Ağladığı belliydi ve saklamaya çalışıyordu.
"Anlatır mısın? Sorun ne?"
"Hiçbir şey! hiçbir şey yok! İşine bak sen."
"Ağlamışsın gözlerinden belli."
"Ağlasam bile umrunda mı sanki?"
"Elbette umrumda."
Yüzünde acı dolu bir gülümseme oluştu. Dolu gözleriyle o kadar acınası görünüyordu ki, kendime tekrar lanet ettim.
"Peki neden?" dedi yüzündeki ifadeyle.
"Çünkü..."
"Çünkü ne?"
"Çünkü...çünkü seni önemsiyorum."
"Önemseme beni! Lanet olsun bana acıyorsun Karen. Şu anki halime acıyorsun!" Tam kalkarken elim kolunu kavradı ve ağzımdan çıkan kelimeleri hayretle dinledim.
"Seni seviyorum lanet olası! Anladın mı?"
"Ama Niall'ı sevdiğin kadar değil. Öyle değil mi?"
"Evet, evet belki Niall kadar değil ama eski seni gömemediğim gerçeğide var. Yani sana olan eski aşkımı."
"Asla seni sevdiğim kadar sevmeyeceksin beni."
Sadece sustum. Ne diyebilirdim ki? Ağzımdan çıkan her söz kalbini kırardı. Kelimeler onun aşkının yanında kifayesizdi çünkü.
"Sorun ne Harry anlat lütfen?"
"Sorun diye birşey yok Karen söyleyende olmadı zaten."
"Sen söylemedin ama gözlerin söylüyor."
"Hah! İnsan sevdiği kişinin gözlerine bakınca neyi olduğunu anlar. Ama bizim aramızda öyle birşey olmayacağını milyon kere söyledin. Benden nefret eden insandan ne bekliyorum ki?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
-REAL DREAMS-
Fanfictionİlk aşk farklıdır. Yaşanmaya değer olan, karışık duygulara kapı açan aynı zamanda en çok acı veren ilk aşktır. Aşk imkansızı ister evet, peki ya ilk aşkın imkansızı seçerse? Ulaşılması en zor olanı. İşte o zaman sadece bakar ve onun başkasına gülüms...