Hayat seçim demek, yaşamak ise hayatın içindeki ilk şık. Hayat sınavsa tercihlerde şıklar olur öyle değil mi? Herkes dört veya beş şık beklerken her sorunun iki şıkkı olduğunu sonradan farkeder. Yaşamak mı, ölmek mi?
Yaşatmak mı, öldürmek mi? Basit bir soru gibi ama iki şık arasında kalırsan ne olur biliyor musun? Yaşarsın ama ölüsün, yaşatırken öldürürsün. İşte bu kadar karmaşık sorular yöneltir hayat. İşte ben o iki soruda da iki şık arasında kalmıştım ama cevaplamadan bırakmayacağım da kesindi. Çünkü bu sınavda iki yanlış hayatını götürüyordu.Hala beyazlıktan çıkamamıştım. Harry ise tek bir an bile pes etmemişti. Onun içindeki sevgi banada güç veriyordu. Pes etmeme tek engeldi aramızdaki bağ. Yorgunluk bilmeksizin koşuyordum ama nereye gitsem hep aynıydı, beyaz. Harry'nin sesine doğru koşuyordum ama yerimde sayıyor gibi hissediyordum. Dizlerimin üstüne çöktüm. Yorgun bedenim dinlenmek için çıldırıyordu. İçime çektiğim oksijen boğazımı yakıyordu. Tükenmişliğin ortasındaydım ve ilk soru tam karşımdaydı. Yaşamak mı? Ölmek mi?
Liam'ın ağzından;
Saatlerdir bekliyorduk. Harry tehlikeyi atlattığını ama uyanamadığını söyledi doktor. Kalbi atıyordu ama beyin hala uyuyordu. Karen ise... durumu ağırdı. Elimizden geleni yapacağız demişti. Tek ümidimiz elinden gelen onun yaşamasına yetmesiydi. Atardamara yakın kesikler olduğu için ameliyat sıkıntılı geçecekmiş. Ah be kızım bilmez misin Niall'ı sinirlenince atar tutar ama seni bırakmaz.
Niall saatlerdir ayakta, tek bir noktaya odaklanmış duruyordu. Yanına gitsem ne diyeceğimi bilmiyordum. 'İyi olacak mı?' demeliydim. Peki iyi olacağına emin miydim? 'Ağlama' mı diyecektim. Diyemezdim. Buna hakkım yoktu. Acı çekiyordu, vicdanı sızlıyordu. Susmayı tercih ettim.
***
Ameliyat yedi saatlikti. Henüz iki saat vardı ama doktor kapıdan çıktı. Hepimiz koşarak etrafını çevirdik. Bir damla umut kırıntısı vardı. Onu da doktor başını olumsuz yönde sallayınca kaybetmiştik. O an ki boşluk ve çaresizlik duygusu o kadar kötüydü ki tek yapabildiğim ağlamak oldu. İstemiyordum, ağlayamazdım benim güçlü olmam gerekiyordu. Olmuyordu ki nasıl durdurabilirdim bu duyguyu.
Niall'a dönüp baktığımda duvarları yumrukladığını ve çocukların onu durdurmaya çalıştığını gördüm. Hemşireler Niall'ı hasta odasına çekip sakinleştirici yaptılar. Tam çöktüğüm anda içeriden hemşire çıkıp doktora seslendi.
"Nabız, nabız geri geldi doktor bey, ancak çok zayıf yaşatabilir miyiz bilmiyorum."
"Bu kadar çabalayıpta bırakmaz o kız. Ameliyata devam ediyoruz Bay Carpet'ı çağır."
Doktor içeri girince yine ağladığımı farkettim ama bu sefer ki mutluluktan olsa gerek çünkü kaybettiğim umudun iki katı şuan önümdeydi.
"Hadi be kızım, sık dişini bırakma bizi, yapma bunu."
Çocuklar nefes almak için dışarı çıksada ben bir saniye olsun ayrılmadım o koridordan. Sanki benim orda olmam bile ona destek veriyordu. Saçma belki ama buna inanıyordum. Harry'nin yanına gitmek geldi içimden o an. Biliyordum, artık daha iyi anlıyordum. Harry ona yardım ediyordu. Aşkı ona güç veriyordu. Bir gerçek daha var ki Karen uyanmazsa Harry'de uyanmayacaktı.
Harry'nin odasının olduğu koridora girdim. Kapının önünde Louis vardı. Doktor her ne kadar yormayın desede Harry'i görmem lazımdı. Ne güzel sevmiş öyle, ne kadar saf sevmiş. Daha önce hak vermemiştim belki ama şuan içimde ona karşı bir gurur oluşmuştu çünkü herkes böyle sevemez. Karşılık bekler illa. Karşılık vermeyince vazgeçer. İşte orda aşk denen şey yoktur. Ne zaman imkansızı bile bile, karşılık beklemeden seversen o aşktır işte. Aşk can yakandır.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
-REAL DREAMS-
Fanfictionİlk aşk farklıdır. Yaşanmaya değer olan, karışık duygulara kapı açan aynı zamanda en çok acı veren ilk aşktır. Aşk imkansızı ister evet, peki ya ilk aşkın imkansızı seçerse? Ulaşılması en zor olanı. İşte o zaman sadece bakar ve onun başkasına gülüms...