I Sure! I Fall In Love You

89 11 1
                                    

Uyanalı bir saatten fazla oluyordu. Dün gece gördüğüm kabuslar yüzünden uykumuda alamamıştım. Gece üç kere uyanmıştım. Niall ise horul horul uyuyordu. Sağolsun çok yardımcı olmuştu. Kafamı kaldırıp saate baktığımda sekiz buçuk olmuştu. Niall'ın uyanacağı yoktu. Omuzundan dürttüm ağzından homurtuya benzer sesler çıkardı. Saçımdan bir tutam alarak kulağının içine değdirdim. Sadece yön değiştirdi. Ne uykuymuş ya. "Niall !" diyerek tekrar dürttüm. Bu seferde sırt üstü uyumaya devam etti. Bacaklarımı açarak üstüne oturdum ve karnında birkaç kez zıplayınca gözlerini açtı. "Karen amacın ne?" Uyandığından dolayı sesi boğuk çıkıyordu. Gözlerini ovuşturarak gün ışığına karşı gelmeye çalışıyordu. "Nasıl bir uykudaysan, ne görüyorsan artık rüyanda uyandıramadım bende bu yöntemi denedim ve işe yaradı bak." Yüzüne vuran güneş göz rengini açarken o kadar güzelleştiriyordu ki onu bakmaya kıyamayacak bir güzellik seriyordu ortaya. "Aşkım erkeklik hormonlarımla savaş içindeyim eğer kalkmazsan onlar kazanacak." Yine kızarıyordum. Yüzüme aldırmadan üstünden kalktım. "Şunu şöyle söylemesen olmaz dimi." Dedim somurtarak. "Nasıl söyleyim aşkım?" Tek hareketiyle beni altına aldı. Dirseklerini omuzumun üstündeki boşluğa yerleştirdi ve gözlerini bana kilitledi. İşte bunu yapmasından nefret ediyordum. Ona yenik düşeceğimi biliyordu. "Gözlerindeki ışıltıyı hiç farkettin mi?" Aniden sorduğu soru afallamama sebep olsada cevap vermeden gözlerine bakmayı sürdürdüm. Ah o gözler o kadar şehvetli bakıyordu ki beni kendine zincirliyordu. Gözleri dudaklarıma kayınca istemsiz olarak dudaklarımı ıslattım. "Karen... benimle olmayı istiyormusun?" Şu soru birgün ölüm sebebim olacaktı kesinlikle. Daha iki üç ay önce ben ona sormuştum ve pişman olmuştum ki hala aklıma geldikçe kendime ve beynime küfürler savuruyordum. "Ben... ımm... bilmiyorum." Diyerek geçiştirmek istedim. Şuan ki pozisyonsa hiç iç açıcı ve masum bir pozisyon değildi. "Neden bebeğim? İstemiyor musun?" Soğuk dudakları boynuma değince irkildim. Boynuma minik öpücükler armağan ediyordu. "Ben... sanırım dediğin gibi erken." Böyle birşey söylemesede şuan hatırlamayacağını bilerek bu yalanı ortaya sürmüştüm. "Karen..." dedi oldukça tahrik edici bir sesle. Sıcak nefesi boynuma çarpmıştı. Tanrım ne diyeceğimi bilmiyordum. Tek isteğim üstümden kalkmasıydı. "...dayanamıyorum." dedi. Aklıma Ross'un kelimeleri dolmuştu. Her ne kadar asosyal olmasamda hiç sevgilim olmamıştı ama Ross'un kabarık bir listesi vardı. Sürekli yaptığı hataları bana anlatır -benden bile fazla hatası olduğu gerçeğini geçmeyelim- 'eğer sevgilin olursa bunu sakın yapma.' diye tavisyeler ederdi. Bende hiç dikkate almazdım. Çünkü ben resimlere aşıktım ve sevgilim olmayacağını biliyordum. Bir ara "Eğer sevgilin olursa sakın her teklifini kabul etme. Erkekler zor kızları sever sende zoru oyna." Demişti. Doğruluğu ya da yanlışlığı konusunda pek bilgim olmasada işimi şansa bırakmak istemiyordum. Buraya geldiğimden beri yaptığım yanlışlar diz boyuydu. Bu sefer hata yapamazdım. "Hayır Niall lütfen." Sesim kısık çıksada onun duyduğuna eminim. Boynuma değen dudaklarını çekerek temasımızı kesti. Yataktan kalkarak seri adımlarla banyoya yöneldi. Kulağımı banyoya vermiştim. Acaba sinirlenmiş miydi? Banyodan gelen su sesi duş aldığına dair ipuçları bırakırken kapının açılmasını bekliyordum. Su sesi kesilince lavabo çeşmesini açtığını farkettim. Bu kadar kısa sürede duş alması imkansızdı. Sanırım yüzünü yıkadı. Kapı açılınca ıslak saçlarıyla görüş alanıma girdi. Nasıl yani buz gibi suyla saçlarını mı yıkamıştı? "Niall iyimisin?" Diyebildim sadece. Çünkü soğuk sudan yüzü morarmıştı resmen. Saçlarını sallayarak su damlalarını etrafa saçtı. "Daha iyiyim güzelim." Soğuktan titrediğinin farkında değildi sanırım. Üstündeki ıslak tişörtü çıkardı. Gözlerim vücuduna kaymış benden izinsiz Niall'ın beyaz vücudunu süzüyordu. O kadar fit bir vücuda sahipti ki... tapılası bir güzelliği vardı. Dolaptan aldığı mavi tonlarındaki tişörtü üstüne geçirdi ve tekrar bana döndü. "Sen aşağıya in ben geliyorum bebeğim sonra beraber kahvaltı hazırlarız olur mu?" Dedi gülümseyerek. "Olur bebeğim." Kapıya doğru ilerledim. Kapıdan çıkarken ona dönüp öpücük attım ve merdivenlere yöneldim. Aşağı inip mutfağa geçtim. Kahvaltı masasına reçel, peynir, bal gibi klasik kahvaltılıkları koydum. Krepleri yapmak için buzdolabını açtım. Süt, yumurta ve raftaki bölmeden unu aldım. Krepleri yapmaya başladım. Hayatımda hiç krep yapmamıştım. Ama annem yaparken onu izlemiştim. Onun krepleri belkide dünyanın en lezzetlileriydi. Anılarımız aklıma geldikçe yüzümde hüzünlü bir gülümseme oluşuyordu. Sanki boşluktaydım ve o boşluktan düşmemem için Niall'a tutunmam lazımdı. O benim kurtulmam için tek daldı. Yeni bir hayattı o. Ama o dal o kadar kırılgandı ki güvenemiyordum. Belkide gerçekten aşıktı. Ama hissediyordum. Çünkü insan çok seviyorsa karşısındakinin ne hissettiğini anlıyordu. Bende O kadar aşıktım ki hissedebiliyordum. Bakışlarından dokunuşlarından anlıyordum. Son krebide tabağa koyup masaya koymak için döndüm ve kapı döşeğine yaslanmış ellerini omuz hizzasında bağlamış ayaklarını çaprazlamış bir şekilde bana bakan Niall'ı gördüm. Ne zamandan beri beni izliyordu? "Aşkım n'apıyorsun."  sesim hesap sormaktan uzak bir tondaydı. "Seni izliyordum bebeğim." Diyerek masaya oturdu ve ağzına bir parça ekmek attı. Bende dolaptan şurubu alıp masaya geçtim. "Bayan Horan bu yıl hangi filmde oynamayı planlıyorsunuz?" Şaka ve alay dolu konuşuyordu. Önemsemeyerek cevap verdim. "Ne saçmalıyorsun Niall. Daha sınavlara girecem." Elimde olmadan göz devirmiştim. Bu günlerde fazla göz deviriyordum. "Anlarsın güzelim." Manalı konuşmaları sinir bozucu olsada takmadım ve kahvaltıma devam ettim. En fazla on beş dakika sonra Niall'ın telefonu çaldı. "Alo. Hallettin mi Zayn?" Zayn'i dinledi ve sonra devam etti. "Sence evin dışında olabilir mi?" Yine karşı tarafı dinledi. "Of! Abi ne salak çıktın evde olacak dışarıda olmaz. Kabul etmezse çarp kapıyı çık." Tekrar Zayn konuştu. "Ah Zayn ah! Sana bir adres atacam oraya git. Benim adımı ver kabul eder. Etmezse ararsın beni." Yine ne karıştırıyordu bu. Yakında anlarım ne de olsa. "Tatlım ben çıkıyorum. Geciktim zaten." Kesinlikle geciktin Niall. Telefonunu ve anahtarlarını aldı. Dudağıma küçük bir öpücük bırakarak çıktı. Kapının kapanma sesini duyar duymaz arka cebimden telefonumu çıkararak rehperde Liam'ı buldum. Arayarak gelmesini söyledim ve telefonu tekrar arka cebime sıkıştırdım. Masayı toplamak ve bulaşıkları dizmek için çok az bir zamanım olsada hızlı olursam yetiştirebilirdim. Şuan yetiştirip yetiştirememek umrumda değildi. Umrumda olan tek şey Liam'ın vereceği tepkiydi. Ya bana inanmaz ve Harry'i savunursa, ne de olsa dört yıllık arkadaşlardı. Ama Liam şu grupta olayları ciddiye alacak ve bana inanacak tek kişiydi. Bir bakıma olmayan abimdi. Başka bir konuda Liam'ın siniriydi. Sinirlenince kendini kaybettiği, ağzına geleni saydığını ve o çenesini kapalı tutmayı bilmediğini biliyordum ve evet bu da büyük bir sorundu. Eğer sinirlenirse Niall'a yanlışlıkla herşeyi anlatır, grup dağılır, directionerlar üzüntüden kanser olur, dünya patlar ,insanlık yok olur ve evren çöker. Belki abarttım ama kötü şeylerin olacağını biliyordum. Belki dünya patlamazdı ama grup dağılırsa bunun tek sorumlusu ben olurum. Ha birde Harry tabiki. İşte bunların olmaması için Liam'a sadece bir kere konuşmasını rica edecektim daha sonra karışmamasını söylecektim. Kendi düşüncelerimle boğuşurken Liam'ın sesiyle irkildim. "Karen kendi kendine konuşacak kadar kötü ne oldu?" Kapı döşeğinde durmuş bana bakıyordu. Bir an dejavu yaşadığımı hissettim. "Liam öyle arkadan sessizce gelinir mi ödüm patladı. Hem sen içeri nasıl girdin?" Gerçektende korkmuştum. "Senin sarı eşşek kapıyı açık unutmuş bende girdim." Masaya ilerleyerek tabaktan bir elma aldı. Büyük bir ısırıktan sonra sandalyeye oturarak konuşmaya başladı. "Anlat artık Karen dediğin gibi geldim işte." Nasıl başlayacaktım, ne tepki alacaktım, Harry ne tepki alacaktı? Hepsini öğrenmem için anlatmam lazımdı. Sandalyeye oturarak ciddiyetle suratına baktım. "Aslında çok uzun bir konu nerden başlasam bilemedim." Konu gayette açıktı ancak ben korkuyordum. "Ben dinlerim tatlım anlat sen. Bunun için burdayım zaten." Kahve gözlerini dikmiş merakla bana bakıyordu. "Liam...Harry var ya..." Diyebilmiştim sadece. "Evet var yine ne yaptı it yavrusu?" İt yavrusu mu? İçimden kahkahalar atarken dışardaki ciddiyetimi koruyordum. "Sürekli bana yaklaşıyor, yanlız kaldıkça öpmeye çalışıyor ve seni almadan durmayacam diyor." Yediği elma boğazında kalmıştı. Rengi birden kırmızıya döndü ve öksürmeye başladı. "Bizim (öksürük) Harry mi? (Öksürük) Marul olan?" Öksürükleri azalınca onaylar biçimde kafa salladım. "Ecdadını si- neyse ben ona ne yapacağımı biliyorum zaten dolmuştum bu da bahanem olur." Sinirlendiği kaşlarını çatmasından anlaşılıyordu. "Dur biraz. Geçen ki kız da mı sendin? O yüzden tepki verdin. Peki ya neden onu öptün? Yani öpmesini istedin? Hepsini cevapla anında." Nefes almadan bu denli hızlı konuşması bir bakıma yetenekti. "Niall'la kavga ettiğimiz gün Harry'de kalmıştım. İşte o gün beni öptü. Engellemek istedim ama..." ikinci sorusuna bahane ararken o konuşmaya devam etti. "Anlıyorum tatlım boşver. Evet devam et." Gerçekleri anlatsam ne derdi acaba? Pişman olmamak üzere konuşmak için ağzımı araladım. "Niall'ı çok seviyorum bu bir gerçek evet ama of karar veremedim Liam. Biliyorum yine hataydı." Ne kadar üzgün olduğumu anlatamayacak kadar üzgündüm. "Tamam olmuş bir kere biz icraate bakalım. Harry'i ben hallederim." Bunu beklemediğim açıkça belliydi. Bağırmadı bile bağırmayı bırak kızmadı. "Liam sadece bir kere eğer devam ederse ben hallederim." Onu tanıyordum. Hemde kendinden bile fazla. "Aslında bana bıraksan..." sözünü keserek devam ettim. "Hayır Liam dediğim gibi sakın!" Ciddi olduğumu anlamış olmalı ki hiçbirşey demedi. "Neyse benim gitmem lazım stüdyoyada geç kaldım zaten." Onu yolcu etmek için kalksamda izin vermedi. Dış kapının kapanma sesi kulaklarıma erişince miskin adımlarla sandalyeden kalkıp salona ilerledim. Fazlasıyla gergin olduğumdan karnıma giren ağrıları görmezden gelerek koltuğa yayıldım. Ağrılar sıklaşınca birden aklıma regl ayıma girdiğim geldi. Şu dünyada en çok nefret ettiğim ve utandığım konudur. İlk geldiğimde evden getirdiğim paketle idare etmiştim ama şimdi o da bitmişti. Benim ne yapıp ne edip bir yerden para bulmam lazımdı. Niall'ın haberi olmayacaktı elbette. Uzandığım yerden doğrularak yatak odasına çıktım. Orda işime yarayacak bir miktar para bulma dileğiyle çekmeceleri karıştırdım. Ama yoktu. Kim bilir nereye koyuyordu. İşime yarayacak birşeyler bulmak için banyoya yöneldim. Üst çekmeceleri karıştırırken gözüme bir miktar para ilişti. Sanırım bu miktar yeterliydi. Parayı avucuma alarak aşağı indim. Askıdan ceketimi alarak üstüme geçirdim. Kapıyı açınca yüzüme vuran soğuk titrememe sebep oldu. Soğuğa rağmen bahçeden geçerek dış kapıya ulaştım. Umarım arka kapıda kimse yoktur aksi takdirde başım belaya girerdi. Neyse ki sokak bomboştu. Evden çıkarak yürümeye başladım. Siyah montumun kapşonunu başıma, buz tutan ellerimide ceplerime geçirdim. Yüzümü yalayıp geçen sert rüzgardan korunmak için kafamı yere eğdim. Bir market bulma ümidiyle adımlarımı hızlandırdım. Evin hemen ötesinde gördüğüm markete attım kendimi. İçerisi dışarısına göre sıcacıktı. Buz tutan yerlerim çözünürken kedilerin neden sıcakta mayıştıktarını daha iyi anlıyordum. Sadece işime yarayacak şeyi alarak kasaya yöneldim. Marketten çıkınca o sert soğuk tekrar yüzüme hücum etmişti. Geldiğim yönden geri dönerken kaybolmamak için dualar ediyordum. Hava o kadar soğuktu ki titrememek için dişlerimi sıkıyordum. Evin arka kapısına yaklaştıkça insanlar seyrekleşiyordu. Sanki burası yasak bölgeymiş gibi gelen geçen yoktu. Etraftaki cenaze sessizliği insanın ürkmesine yol açsada aldırmadan adımlarımı sıklaştırdım.

-REAL DREAMS-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin