Ölmek fani hayatın sonu derler. Ama birşeyi atlarlar. Ölen insanın sonu değil geride kalanların sonudur. Ölen insanın ruhu bedeninden ayrıldıktan sonra unutur herşeyi. Ama geride bıraktıkları hayatı boyunca boynuna taktığı ağır bir zincir gibi taşır bu acıyı. Güler ama hayatına ağırlık yapan bir zinciri vardır. Gülse bile kalbi hala ağlıyordur...
Gözlerimi açmayı hiç istemiyordum. Hayata hergün korkuyla uyanıyordum artık. Kim olursa olsun birini daha kaybedecek gücüm yoktu. O yüzden uyanmak ve yeni bir güne başlamak içimden gelmiyordu. Niall'ın yanında güçlü durabileceğime inanmıyordum. Belki Harry'nin yanında içimde sıkışmış olan duygularıma bir kapak daha kapatabiliyordum ama Niall'ın yanında o kapaklar tek tek açılacaktı. Omuzumda hissetiğim el ile göz bandımı çıkardım. Gözüm güneşe alışmadığı için güneş ışınları gözümü kamaştırıyordu. Gözlerimi kırpıştırarak görüş alanıma giren Harry'e baktım. Başım o kadar çok ağırıyordu ki kaşlarım bile ağır geliyordu sanki.
"Tatlım iniş yapıyoruz söyleyim dedim."
"Haa tamam sağol." dedim hala uykulu olan sesimle. İnene kadar pek konuşmadık. Ya da konuşmak istemedik. Uçak iniş yapınca yavaş yavaş inmeye başladık. Merdivende sırayla dizilmiş hostesler dışarı çıkan yolculara iyi dileklerde bulunuyordu. Merdivenden inerken gürültüden dolayı mı yoksa yorgunluk mu bilmiyorum başım o kadar çok ağrıyordu. Uçaktan inerek bekleme alanına geçtik. Niall etrafta yoktu. Gelmemiş miydi karşılamaya? Bu kadar mı özlemişti beni?
"Senin ki gelmeye tenezzül etmemiş bakıyorum."
"Kapa çeneni! Önemli bir işi olmasaydı gelirdi elbet." Telefonumu çantamdan çıkararak Niall'ı aradım. Çaldı... çaldı... çaldı... Kimse açmadı. Tekrar aradım. O sırada Harry'nin ağzından çıkan alaycı sesleri duyabiliyordum. İkinci aramamda da kimse açmadı. Harry alacı bir gülümsemeyle suratıma bakıyordu. O sinirle telefonu kapatıp çantaya attım.
"Bekleyelim mi, gidelim mi?"
"Gidelim." diye yanıtladım. Zaten oldukça yorgundum burada kalacak ne halim ne de sabrım vardı. Havaalanının arkasından dolaşarak Harry'nin nereden çıkardığı belli olmayan başka bir arabaya bindik. Dışarıda arabayı getiren adamla kısa bir sohbet ettikten sonra bir miktar para verip arabaya bindi. Hala o alaycı bakışı ile suratıma bakıyordu.
"İstersen bize gidelim. Niall geç gelebilir sonuçta kızlar vazgeçemiyor. İrlanda tadı farklıdır." Diyerek göz attı. Ne demek istediğini elbette anlamıştım. İçim içimi yesede farkettirmiyordum. Eline daha fazla koz vermeyecektim.
"Muhtemelen sette işi uzamıştır ya da fotoğraf çekimleri vardır. Sen beni eve götür o geldiğinde güzel bir süprizle karşılaşır."
"İçin içini yiyor kabul et."
"Sen öyle san. Evleneceğim adama güvenim sonsuz benim." cümlem üzerine güçlü bir kahkaha attı.
"Evlenmek mi? Ciddi misin Karen bunu gerçekten düşündün mü?"
"E-elbette. Hem bizim Niall'la olan ilişkimiz öyle bir kaç yıllık değil."
"Güldürme beni. En fazla kaç kere yatmış olabilirsiniz ki? Niall'ı tanırım eğer bir kızı gerçekten seviyorsa onu sürekli ister. Kaç yıllık kardeşim yani. Peki söyle bakalım prenses kaç kere yattınız?" Dedi alayla. Ne diyecektim şimdi? Biz hiç onun dediği anlamda yatmadık ki. Bu konunun açılması tüm vücudumdaki tüm kanların yüzüme toplanmasına neden oluyordu. Zaten hemen kızaran bir tiptim özellikle şu konularda.
"Biz... şey-"
"Hadi canım hiç mi?" Hayır anlamında kafamı salladım.
"İnanamıyorum. Peki sen daha önce hiç-"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
-REAL DREAMS-
Fanfictionİlk aşk farklıdır. Yaşanmaya değer olan, karışık duygulara kapı açan aynı zamanda en çok acı veren ilk aşktır. Aşk imkansızı ister evet, peki ya ilk aşkın imkansızı seçerse? Ulaşılması en zor olanı. İşte o zaman sadece bakar ve onun başkasına gülüms...