Kanatlarımdaki yükler düşmüş gibi hissediyordum. Yaşamaya sıfırdan başlamıştım. Yoruldukça, yıkıldıkça, düştükçe güçlenmiştim. Artık yürürken hissettiğim ağır yüklerim yoktu. Nefesime nefes, hayatıma hayat, kalbime ritim olan biri vardı. Niall'la aramızdaki her sorunu çözmüştük. İki gün sonra evlenecektik. Herşey o kadar zor oluyordu ki...kameralar, magazin haberleri, fanlar ve diğer herşey bizi düğünden önce çok yıpratmıştı. Niall'da beni alıp bir yerlere götüreceğini söyledi. Arabada ne kadar ısrar etsem de söylememişti. Yüzünde o kadar masum bir gülümseme vardı ki melekleri kıskandıracak kadar mükemmeldi. Ve sonunda bir dağ evinde inmiştik. Yüksek bir yerde kurulu ufak bir evdi. Fakat manzara ve ortam o kadar harikaydı. Evlenmek yerine burda ölene kadar Niall'la yaşardım. Dışarıda kiraz ağaçları vardı ve mevsimi olduğu için kiraz doluydu ağaçlar. İki ağaca bağlı bir hamak vardı. İşte şuan ikimizde o hamakta oturmuş bol oksijenli bu yerin keyfini çıkarıyorduk. İkimizde konuşmuyorduk. Ne ben onu bu manzaradan ayırmak istiyordum ne de o beni. Elindeki kirazı bana yedirdi. Bende aynı şekilde ona verdim. Niall birden oturduğu yerden kalktı.
"Ne oldu?"
"Kalk gidiyoruz, seni bir yere götürecem." Hava kararmak üzereydi neredeyse. Bu saatten sonra evden çıkmamak daha mantıklı olsa da bugün mantığıma değil Niall'a ayak uyduracaktım.
"Nereye?"
"Ya süpriz işte, hadi gel."
Elimden tutup çekiştirerek arabaya sürükledi. O kadar istekliydi ki benimle birşey yapmaya elimde olmadan gülümsedim onun bu haline. Kapımı açıp kibarca buyur etti. Daha sonra kapatıp kendi de sürücü koltuğuna geçti. Hiç beklemeden arabayı çalıştırıp yola koyuldu.
"Bugün çok kibarsınız Bay Horan. Evlendikten sonra değişmemeniz dileğiyle." dedim ingiliz aksanını kullanarak.
"Olur mu, evlendikten sonra ayaklarımı yıkatacağım sana." Göz devirince omuzuna hafifçe vurdum. O kadar sevimliydi ki, ya da benim gözümde bu kadar mükemmeldi.
"Geldik. Hadi in." Geldiğimiz yer bir iskeleydi. Arabadan inip deniz kokusunu tüm hücrelerime ilettim. Aşık olduğum yoğun tuz tadı şimdiden damağımdaydı. Güneşin batışına yarım saat vardı. Neden burdaydık şimdi daha iyi anlıyordum.
"Sen...harikasın. Burası harika, herşey peri masalı gibi."
"Sende prenses oluyorsun o zaman." Eğilip ayakkabılarını çıkardı. Bende ona uyarak sandaletlerimi çıkardım.
"Sende kurbağa prenssin o zaman." Ayakkabılarını çıkardıktan sonra doğruldu. "İlla öpeceğim diyorsun." diyerek elini uzattı. Uzattığı elini tuttum. O kadar sahiplenici bir şeklide kavradı ki elimi. Kendimi ona teslim ettim.
"Koşalım." beni dinlemeden koşmaya başladı tabiki beraberinde bende. Hala sıcak olan kumlar ayaklarımı gıdıklıyordu. Niall gülümseyerek bana döndü. O kadar mutluydum ki, içim içime sığmıyordu. Bağırıp haykırmak istiyordum. İskeleye varınca yavaşlamıştık. Niall önden gidip iskeleye oturdu. Ayaklarını denize doğru sarkıttı. Eliyle oturduğu yerin hemen yanına vurup beni çağırdı. Onun oturduğu gibi yanına kuruldum. Gözlerini gözlerime kenetledi.
"En çok sevdiğim üç şey bir arada; Deniz, güneşin batışı ve hayatımın aşkı." uzanarak dudağımdan öptü.
"En sevdiğim üç şey bir arada; İnanılmaz mavi gözlerin, sen ve deniz." Deniz gibi maviydi o da. Onun mavileri denizi bile kıskandıracak kadar güzeldi. Dolunay gecesinde oluşan yakamozlardan bile ışıltılıydı. Dudakları, gün batımı kadar kırmızı ve sıcaktı. İnanılması güç ama Niall'ın dudaklarını izlemek gün batımını izlemekle eşdeğerdi. Elimi tuttu, bende başmı onun omuzuna yasladım ve batan güneşe odaklandım. Yaşadığım onca acı silinmişti zihnimden. Çektiğim zorluklar şuan yaşayacağım an içinse her saniyesine değerdi. Başımı Niall'ın omuzundan kaldırıp yanağından öptüm. O da elini yanağıma koyup usulca okşadı. Gözlerime kenetlenmiş mavileri beni en derine çekerken kendimi ona bıraktım yine. Eğilip dudaklarımdan öptü. Alt dudağımı iki dudağı arasında sıkıştırıp öpmeye başladı. Tereddütsüz karşılık verdim ona. Belimden tutup kendine yaklaştırdı. Dalgaların kayaya çarpmasıyla ayağımıza su damlaları değiyordu. Güneş güne elveda diyordu ve biz hiçbirşeyi umursamadan öpüşüyorduk. Dudaklarını dudaklarımdan koparıp alnını alnıma yasladı. Kesik nefesleri dudağıma çarpıyordu ve bu o kadar güzeldi ki. "Bugün henüz bitmedi. Kalk hadi." Bu sefer nereye demedim. Biliyorum çünkü, söylemeyecekti. Ona uyarak sahil boyu yürüdük. Aklıma gelen bir fikirle ayağımla ona su sıçrattım. Bana doğru keskin bir bakış atınca pişkince sırıttım. Aynı şekilde ayağıyla su attı. Çığlık atarak geri kaçsamda sonuç hüsrandı. Elimle bir avuç suyu ona doğru attım ve tüm tişörtü ıslanmıştı. Bana doğru koştu ve kucağına aldı. "Pek yaramazlaşmışsın sen, ceza vereceğim." Yükleyerek döndürmeye başladı. Ben 'Niall, hayır diye cırlasamda umursamadan beni suya doğru savurdu fakat atmadı. Son anda yere geri indirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
-REAL DREAMS-
Fanfictionİlk aşk farklıdır. Yaşanmaya değer olan, karışık duygulara kapı açan aynı zamanda en çok acı veren ilk aşktır. Aşk imkansızı ister evet, peki ya ilk aşkın imkansızı seçerse? Ulaşılması en zor olanı. İşte o zaman sadece bakar ve onun başkasına gülüms...