Arkadaşlar, Hayırlı Ramazanlar!
Uykusuzluktan ölürken bölümü atıyorum, umarım beğenirsiniz.
Yorumlarınızı uykulu gözlerle bekliyorum.
~17.Bölüm~
Gözlerinden, gözlerinden öperim.
Tek umudum sende anlıyor musun?Sabahın 8'inde ayağımda spor ayakkabılarım, üzerime giydiğim siyah kot ceket, yüksek bel pantolon ve kolumdan hiç çıkarmadığım saatim ile apartmanın önünde bekliyorum.
Bir süre sonra sırt çantamın saplarından birine asılırken, bedenimi duvara yaslayıp uyuma deneyi bile yapıyorum ama beklediğim kişi gelmiyor.
Bir süre sonra sabahın erken saatlerinde buluşmamız adet olan şahıs kapıda beliriyor.
Açılan kapı sesiyle araladığım tek gözüm bir adet saçları karışmış, kaşları çatık Ali ile karşılaşıyor.
Diğer gözümü de açıp ellerimi cebime koyarken bana doğru gelişini izliyorum ondan daha az uykusuz olmayan gözlerle.
Üzerindeki lacivert gömleğini örten siyah ceketi ile bana doğru yürürken birbirimizden habersiz yakaladığımız uyuma gülümsüyorum.
Yaslandığım duvar dibine yaklaşıp tam önümde duruyor.
Sırt çantasını tutan eli bir hamleyle omzundaki yerini sabitlerken konuşmak için bir hamle yapmıyor Ali.
Sonra, ellerinden birini kaldırıp gözlerime uzatıyor.
Gözlerinde filizlenen merhamet tohumlarını görüyorum.
Parmakları göz altlarımı bulup orada dolaşırken konuşuyor.
"Bu kadar uykusuzsan öğleden sonra gelseydin keşke."
Baş parmağı göz altlarımı hafifçe okşarken bu sefer elini kaldıran ben oluyorum.
Ali'nin benim aksime gerçekten morarmış göz torbalarına gidiyor elim...
"Bana diyene bak! Asıl senin uyuman gerek, sabahladın değil mi? Bu kadar ders çalışacak ne var Allah aşkına? Şimdi de kütüphaneye gidiyoruz, bari biraz uyusaydın."
Parmaklarımı Ali'den uzaklaştıracak gibi olup nedense tekrar eski yerine koyuyorum.
Gözlerinin siyah gözleri bir kuyuya dönüşür gibi derinleşiyor.
Elini benden çekerken o kadar yavaş davranıyor ki, ben de aynı yavaşlıkla elimi gözlerinden uzaklaştırıyorum.
Aramızdaki mesafeyi açmadan, olduğu yerde konuşuyor.
"Sınav haftam dedim ya... Kötü almıştım zaten, toparlamak gerek. Ama sen içeri geçip uyuyabilirsin."
"Şimdi böyle mi olduk Ali bey? Dün öyle demiyordun. Benimle gel Bahar, ders çalışırız Bahar, sana tatlı ısmarlarım Bahar, sensiz aklıma dersler girmiyor Bahar..."
"Abartma."
"Bana dedin ki; hem ders çalışırız hem de baban gelmeden önceki son günümüzü birlikte geçirmiş oluruz."
"Bunun anlamı o demek mi?"
"Evet," diyorum kendimden emin bir şekilde.
"Bir muhtaçlık seziyorum bu cümlede, ders çalışırken senden ayrı kalmak istemiyorum yatıyor alt metninde, yalan mı? Afedersin yumurta bir şeye dayandığı için dersleri boşlayamıyorsun, benden de ayrı kalmadığın için her yere beni götürüyorsun, pazara tezgâh açmaya, kütüphaneye ders çalışmaya, ama kendini yalnız hissetme, insanlar üzerinde böyle bir etki bıraktığım bütün semt tarafından bilinir."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİZ AYRI DÜNYALARIN İNSANLARIYIZ
RomanceHiç en yakın arkadaşınıza aşık oldunuz mu? Ben oldum ve işler çok karıştı. Adım Bahar, sıradan bir mahallede sıradan bir hayatım var. Aslında boş işler müdürüyüm. Öyle derler. Sabah uykularını severim ve akşam yürüyüşlerini. Bir de şey var, Ali...