Aşkonuz geldi hemen öpücük atın bana sarılın ve sevin beni çünkü buna ihtiyacım var... :(
Yorumlarınızı alabilirsem çok mutlu olurum çünkü bu şekilde sevmemişsiniz gibi hissediyorum ve bu beni bir miktar üzüyor.
Her neyse bu bir sitem değildi.
Öptüüüüm.
Felaketler mucizeleri kovalardı.
Bir yıl önce yaşadığım o olaydan çıkarttığım en büyük ders buydu. Babam benim felaketimi kapıma bırakmıştı. Ben o kadar uzun süre kapıyı açmamıştım ki, bıraktığı felaket en sonunda kapıyı kırmış ve tüm hayatımı alt üst etmişti. O an bu dünyanın en büyük sorunuydu. Bir felaketle uğraşıyorduk ama alt üst olan hayatımda yeniden düzene uyduğumda mucizemle karşılaşmıştım.
Jiso benim mucizem olmuştu. Üstelik sadece benim değil, Sehun'un da mucizesi olmuştu. Bu yüzden her ne olursa olsun en büyük felaket en sonunda büyük bir mucizeyi beraberinde getirirdi bunu öğrenmiştim.
Gözlerim belki de üç saattir aralıksız olarak önümdeki bilgisayarın monitöründe dolaşırken derin bir nefes alıp arkama yaslandım. Gözlerim yanıyordu ama kamera görüntülerinden Daehyun'un nerede olabileceğini saniye saniye izlemeyi ben kendim seçmiştim. Bir şey olmuş olabilirdi. Aslında her şey olabilirdi.
Masanın üstündeki kahve bardağını dudaklarıma götürdüğüm sırada, "Selam." diyen bir ses duyduğum için başımı kaldırdım ve toplantı odasına giren Hyunjin'e bakıp başımla selam verdim. Yavaş adımlarla masaya yaklaşıp çaprazımdaki sandalyeye otururken gözlerim bir kez daha ekrana döndü. Herhangi bir şey kaçırmak istemiyordum.
"Ne yapıyorsun burada?" Eğilip ekrana baktı. "Kim bu?"
"Daehyun." dedim sakin bir ifadeyle güvenlik kamerasının odağında insanlara mendil uzatan çocuğu izlerken. "Departmanın karşısında mendil satıyor. Herkes tanır onu."
Derin bir nefes aldığını duydum. "Peki onunla ilgili bir sorun mu var?"
Öyle olmamasını temenni ediyordum. Bir süre sessiz kalıp ekrana bakmaya devam etmiş olsam da bu işi tek başıma halledemeyeceğimi bildiğim için omuzlarımı düşürdüm ve görüntüyü durdurup ona baktım. "Sanırım?" dedim pek emin olmayan bir sesle. "Daehyun her gün gelirdi buraya. Buradaki herkes onu tanır, yemek verirler. İsterse kalacak bir yer bile ayarlarlar ama şu son birkaç gündür gelmiyor. Onu göremiyorum, başına bir şey gelmiş olmasından korkuyorum."
"Hım," diye mırıldandı. "Beraber bakalım mı? Belki bir yardımım dokunur?"
"Olur." diyerek onu onayladığımda sandalyesini bana biraz daha yaklaştırdı ve ben de ekranı ona doğru çevirip görüntüyü başlattım. Bir süre ikimiz de sessiz kalarak her bir kareyi dikkatle inceledik. Görüntüyü sardıramıyordum çünkü en ufak bir detay varsa eğer onu kaçırabilirdim. Bunu benim için bir başkasından da rica edebilirdim ama durduk yere ortalığı ayağa kaldırmanın da bir anlamı yoktu.
Hyunjin ellerini masanın üstünde birleştirerek, "Sehun'la yakışıyorsunuz." dedi ama gözleri ekrandan çekilmemişti. "Sevgili misiniz?"
"Evliyiz."
Çok kısa bir an bana bakıp şaşkın bir ifadeyle güldü. "Gerçekten mi?" diye sordu. "Beklemiyordum."
"Çok uzun zamandır beraberiz. Bir kızımız var." Derin bir iç çekip omuz silktim ve kahvemden bir yudum daha aldım. Bu sırada Hyunjin tekrar ekrana bakmaya başlamıştı. "Geçen sene kolay şeyler yaşamadık. Bu yüzden sana karşı biraz sert duruyor olabilir ama güvendiği an onun da arkadaşlarından biri olacağına eminim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
It's not over yet 2 /HunHan
Fanficİhanetle sarsılan aşk tekrar filizlenmiş ve boyumu aşan bir ağaca dönüşmüştü. Ölümler, yaslar ve yaşananlar unutulmamış olsa bile tozlu raflara kaldırılmış, hayatın ipini bir ucundan dört elle yakalamayı bir şekilde başarmıştık. Çünkü Sehun vardı...