BÖLÜM 14

236 32 221
                                    

Selam bebişlerim.

Yorumlarınızı alabilirsem eğer mutlu olurum. Çok öperim çok severim. Görüşrüüüüz.

Bir anın içinde sıkışıp kalmak istediğinizde mi zaman kavramını yitirirdiniz yoksa bir felaket size kucak açıp koştuğu zaman mı? İnsan doğası gereği duygularını dorukta yaşarken gökyüzüne bakmayı unutur. Gece gündüze çalar, gündüz kendisinden bir haber olur. Zaman evrilir, çevrilir ve ortadan kaybolur.

İki gün öylece ortadan kaybolmuştu.

Koridorun ortasında, bekleme noktasında beyaz renk deri koltuğun üstünde otururken gökyüzünün ne hâlde olduğunu bilmiyordum. Güneş en tepeye çıkmış mıydı haberim yoktu. Spikerin dediği gibi yağmur kapıda mıydı hiçbir fikrim yoktu. Kolum koltuğun başında, başım elimin içindeydi. Üst üste attığım bacağımdan birisini sallarken, gözlerim tavandaki floresan lambanın yansıdığı beyaz parlak zemindeydi.

Gözlerimi parlak zeminden çeken şey Miran'ın sesi oldu. Onu adliyeye götürüyorlardı ama kendisi kızım kızım diye ağlamaktan bir türlü vazgeçmiyordu. Yerimden bir milim kıpırdamadan gözlerimi kaldırdığımda iki kadın polisin kollarına girdiğini ve ellerinin kelepçeli olduğunu gördüm.

Babam onların arkasından ilerlerken Miran durmak için direndi ve kadınlardan birisi bana baktığında ağır ağır gözlerimi kapatıp açarak onayladım. "Buldunuz mu?" diye sordu Miran heyecanla. "Kızımı buldunuz mu? Gitmem, hastaneye gitmem! Kızımı verin bana!"

Salladığım bacağım durdu. Başımı kaldırıp bu sefer yanağımı elimin içine bastırırken sert bir nefes vererek güldüm. "Seni öldürecektim." dedim çok sakin bir ifadeyle. "Beni korktuğum şeyle sınadın. Seni korktuğun şeyle sınayacağım. Hem de ömrünün sonuna dek. Belki orada kendini azad ettirecek birini bulursun ama hiç sanmıyorum. İyileşsen bile o hastaneden çıkmaman için elimden geleni yapacağım." Dudaklarımı sarkıtıp iç çektim. "Ve inan bana elimden hep fazlası gelir."

"Gitmeyeceğim!" diye bağırdı Miran. "Beni öldürseniz de o hastaneye gitmeyeceğim!"

"Gideceksin Miran." dedim bacağımı tekrar sallamaya başlarken. "İntihar etme diye yemeğini bile elinle yiyeceksin.  Yatağın bile olmayacak, bir düşün. İyileşeceksin, sana iyi bakacaklar ama bir daha asla çıkamayacaksın. Tam da hak ettiğin gibi."

"Göreceksin," dedi yaşları tekrar akmaya başlarken. "Alacağım kızımı sizin elinizden, göreceksin."

"Siktir git Miran." diye fısıldadım boştaki elimi kaldırıp sallarken.

Miran gitmemek için kolunu tutan polislere zorluk çıkartsa bile birkaç kişi daha onlara eklendiğinde bu çabası yersiz kaldı ve en sonunda gözden kayboldu. Hâlâ rahat değildim. Yine de gözlerimi tekrar boşluğa sabitleyip az önceden beri olduğum boşluğa çekilmeye çalıştım.

Zihnim sanki sisle doluydu ve bana ait olan iki düşünce birbiriyle çatışıp duruyordu. Bir tarafım iyi olmadığım konusunda iddialıydı fakat öbür tarafım beni dizginlemeye çalışıyordu. Geçti, diyordu. Geçmemişti. Hem zaten geçip gitmesi ne kadar işe yarardı? Bunu yaşıyor olmak yeteri kadar berbat değil miydi?

Yanımdaki boşluk dolduğunda, babam elini yavaşça bacağıma koydu ve dikkatimi kendisine çekti. "İyi misin?" diye sordu sessizce. Ardından sorduğu sorunun saçma olduğunu fark etmiş gibi yüzünü buruşturup kollarını göğsünde birleştirdi. Birkaç saniye sessiz kaldı. Gözlerim tekrar yere çevrileceği sırada ekledi. "Annene sana bağırdığımı söyleme sakın."

Kendimi tutamadan sakin bir ifadeyle güldüm. "Az önce küfür ettiğimi ona söylemezsen eğer ben de söylemem." dedim ona ayak uydurarak.

Elini uzattı. "Anlaştık."

It's not over yet 2 /HunHanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin