BÖLÜM 18

221 32 269
                                    

Selam bebişler bayramınız kutlu olsun diyerek giriş yapıyorum.

Yorumlarınızı alabilirsem eğer çok mutlu olurum.

Ve ve ve duruma göre diğer çalışmamızın ilk bölümünü yayınlamayı düşünüyorum.

Sizi öptüm, keyifli okumalar.

Aynadaki görüntüme baktım ama odanın içi iyiden iyiye karardığı için yüzüm tam olarak belli olmuyordu. Yine düsünceler içinde boğulduğum akşamlardan birindeydim. Çünkü Jongin, ben departmandan çıktığımda benimle konuşmak istediğini söylediği bir mesaj atmıştı.

Kyungsoo anlattı, aramızda yanlış anlaşılma olmasını istemiyorum. Mümkünse konuşabilir miyiz? Diye bir mesaj göndereli yarım saat oluyordu. Onu onaylamıştım. Sehun'a henüz bir şey söylememiştim çünkü buna kesinlikle karşı çıkacağını biliyordum. Olaylar henüz bu kadar tazeyken böyle bir şey söylemem reddetmesine ve Jongin'e daha da öfkelenmesine neden olacaktı.

Şansım varsa eğer o eve gelmeden önce hazırlanıp çıkabilirim diye düşünmüştüm. Elbette hayatın benimle bir garezi olduğu su götürmez bir gerçekti.

Aynanın önünden aldığım bileklikleri bileğime takarken Sehun odaya girdi. İçeriye girdiğini ışık yandığı an fark etmiştim. Omzumun üstünden ona baktığımda elinde bir saksı tuttuğunu gördüm. Saksının içinde gardenya çiçeği vardı.

Dudaklarım yukarıya kıvrılırken bedenimi tamamen ona çevirdim ve kaşlarımı kaldırdım. "Almayacaktım aslında." dedi Sehun ilk olarak. Bu gülüşümün biraz daha büyümesine neden oldu. "Eve gelirken geçtiğimiz bir çiçekçi var ya hani, oradan geçiyordum işte... Kadın illa al diye tutturdu."

"Eve gelirken çiçekçi geçmiyoruz Sehun." dedim başımı sallayarak.

"Trafik vardı, ben başka yoldan geldim." dediğinde dudağımı dişleyip bir kez daha başımı salladım. "Bu Gardenya'ya yeni bir pencere arıyorlarmış. Cenneti andıran kokusuyla parfümlerin ulaşamadığı bir güzelliğe sahipmiş." Gözlerini elindeki saksıya düşürdü. "Çok fazla nazlı, cilveli mi cilveli, taptaze bir çiçekmiş. Açana kadar da insanı yalvartacak konuma getirirmiş." Bana baktı. "Kadın anlatınca aklıma sen geldin nedense."

Başımı omzuma eğdim. "Öyle mi?"

"Hıhı..." Bana yaklaştı. "Dedim ki; bu nazlı çiçeğin halinden benim nazlı çiçeğim anlar. Ona benim gardenyamdan başkası iyi bakamaz." Göz kırptı. "Bir de meleklere benzediğini söyleyince aldım sana getirdim."

Ne diyeceğimi bilemediğim için bana uzattığı çiçeği ellerimin arasına alıp gözlerimi beyaz gardenyalarda dolaştırdım. Saksıyı düşürmekten korkarak burnuma yaklaştırdım. Çiçeği koklarken Sehun ışıl ışıl gözlerle izliyordu beni. "Çok güzel gerçekten." dedim sessizce.

Başını salladı. "Evet öyle." diye mırıldandıktan sonra saksıyı elimden alıp aynanın önüne bıraktı. Hemen ardından yüzünü boynuma bastırıp derin bir nefes aldı. "Şimdi sana çok güzel bir kokun olduğunu söylediğimde ne demek istediğimi anlamışsındır."

Hâlâ nasıl ayakta durabildiğimi düşünüyordum çünkü kalbim bana baya bir zorluk çıkartıyordu. Bir de o böyle konuşurken gözlerine bakmak baya zordu benim için. "Teşekkür ederim." dediğimde yüzünü boynumdan çekti. Ama geriye çekilmeden önce bir öpücük kondurmayı unutmamıştı.

"Rica ederim." deyip burnumun ucuna ufak bir öpücük daha kondurdu. "Yemek yedin mi?"

"Henüz değil."

Kirpiklerime takılan perçemi işaret parmağıyla iterken, "Neden?" diye sordu.

"Dışarıya çıkmayı planlıyordum." dedikten sonra derin bir nefes aldım. "Aslında hâlâ planlıyorum ama tüm bu söylediklerinden sonra bunu sana nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum..."

It's not over yet 2 /HunHanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin