BÖLÜM 11

213 33 167
                                    

Selam ben geldim hoş geldim

Siz bunları okurken ben yeni bir şeylere başladım. Bu demek oluyor ki finali yaptım ve diğer kurgunun birinci bölümünü yazdım *-*

Bence kesinlikle sizin beğeneceğiniz bir şey ama bilemiyorum tabii

Neyse.

Yorumlarınızı alabilirsem eğer çok mutlu olurum.

Sizi çok öpüyorum baaaay

Sorgu odasının camının arkadındaydım. Yanımda Sehun, camın diğer tarafında Ra In Yeop denilen adam vardı. Hava aydınlanmış, gözüme bir damla uyku girmemişti. Sorgu saatlerdir devam ediyordu ama adam ağzını açmamaya yemin etmiş gibi sadece gülüyordu. Sadece gülüyor ve çocukları azad ettiklerini söylüyordu.

Annesinin nerede olduğundan bahsetmemişti. Sorgu odasına gitmek istediğimde Sehun tarafından durdurulmuştum çünkü dün geceden beri şansımı fazlasıyla zorlamıştım. Sorguya girmem yasaktı. Sehun'un da aynı şekilde. Böyle daha sağlıklı olacağına inanıyordu Bay Tae.

Sehun'la konuşmuyordum. Daha doğrusu konuşamıyordum. Gözlerim gözlerine dokunamıyordu bile çünkü ona baktığım an suçlayacak birisini arıyor ve bana inanmadığı için onun kalbini kırmaktan çekinmiyordum.

Gözlerim sandalyede oturan Chanyeol'e ve duvarın kenarında duran Hyunjin'e dokundu. Derin bir nefes aldığım sırada ani bir karartı gözlerimin önüne çöktüğü için elimi masaya yaslayıp dudaklarımı birbirine bastırdım. Mideme giren son şey dün sabah Kyungsoo'yla içtiğimiz o içecekti. Sanırım halsiz düşmüştüm.

"İyi misin?" diye sordu Sehun kolumu tutarak. "Gel otur şöyle."

"İyiyim." dedim ama çektiği sandalyeye oturmadan yutkunup derin bir nefes daha aldım. Sehun'da oturmam için ısrar etmedi ama gözleri tedirgin bir şekilde üstümde dolanıyordu dikkatle.

Birkaç dakika daha In Yeop denen herifin dalga geçmelerini dinledik. Daha fazla buna tahammül edemeyeceğimi fark ettiğimde ise Sehun'un anlık bir dikkatsizliğinden faydalanıp hızla odadan çıkarak bir diğer odaya girdim. Gözlerim kısa bir an odanın içindeki kameraya dokundu ve kameranın kırmızı ışığının kapandığını gördüğümde hızla In Yeop'a ilerledim.

"Yine mi sen?" diye sordu sırıtarak. "Çok üzüldüm Luhan, çok."

"Tanrı çocukları seviyor öyle mi?" diye sorduğumda gözleri parladı. "Tanrı acaba senin gibi orospu çocuklarını seviyor mu çok merak ettim." dedikten sonra parmaklarımı yakalarına sarıp onu ayağa kaldırdım. "Deneyelim mi?"

"Benden ne duymayı bekliyorsun?" diye sorduğunda kaşlarımı çatıp sırtını duvara çarptım hızla. Yüzünü buruşturarak inledi. "Sana zaten söylemem gerekeni söyledim. Koruyamamış olman benim suçum olamaz."

"Miran'ın nerede olduğunu biliyor musun?" diye sorduğumda başını duvardan ayırıp bana baktı ve sırıttı.

"Emin değilim." dedi sessizce. "Belki yine birilerini azad ediyordur... Belki de bu sefer sıra Jiso'nundur. O çok güzel bir kız, eminim yeri Tanrının katıdır."

Yakasındaki elimi biraz daha sıktım ve yumruk yaptığım elimi kaldırdım ama henüz vuramadan kapı açıldı. İçeriye giren kişinin Bay Tae olmasını bekliyordum ama babam ve Sehun olmuştu. "Çıkın." dedi babam gözlerini Chanyeol ve Hyunjin'e çevirerek. Yumruk yaptığım elimi indirirken yakasından tuttuğum adamı bir kenara savurdum.

"Sen de." dedi babam Sehun'a bakarak. Sehun hafifçe eğildikten sonra dışarıya çıktı ve kapıyı arkasından kapattı. Gözleri kısa bir an bana dokundu ve sorun yok der gibi gülümsedikten sonra yerde oturan adam'a ilerledi. Bu sırada gözlerim onun üstündeydi. Babamdan beklemeyeceğim kadar spor giyinmişti.

It's not over yet 2 /HunHanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin