"Yangyang, dur-"
Kolundan tuttuğum bedeni kendime çekerken Yangyang omuzlarımdan iterek kurtulmaya çalışmıştı benden lakin gücü yetersizdi. Eğdiği başını kaldırmadan beni itmeye çalışırken ona inat daha da sıktım belindeki ellerimi, ağzından çıkan acı inlemeyi o an umursamamıştım bile. Tek düşüncem onu neden ağlatıyor oluşumdu ki, canını daha fazla yakarak ağlattığımdan da bir haberdim. Doğru ya, aptalın tekiydim.
"Bırak beni, derhal!"
Elleriyle yüzünü kapatıp geri geri kaçmaya çalışan Gönülçelen'e engel olup vücudumuzu birleştirecek kadar yakınlaştırdım, sessizleşmişti bu hareketimle. Başımı yavaşça eğip sigara kokan nefesimi yüzüne verdiğimde başını iki yana sallayıp ağzından çıkan hıçkırıkla birlikte yeniden ağlamaya başlamıştı. Omuzları sarsılıyor, göğsü inip kalkıyor ve ara ara ağzından kaçırdığı hıçkırıklarıyla benim ağladığını bilmememi umuyordu lakin imkansızdı bu. Sessiz sessiz ağlasa bile bilirdim ki ben Gönülçelen'im ağladığını, en başında kalbimde hissederdim onun gözyaşlarını.
"Önce sen ağlamayı bırak, o zaman bırakacağım seni söz..."
Dediklerimle burnunu çekip ellerini yüzünden usulca uzaklaştırdı, kızarmış kahverengileriyle kesişti harelerim. Nefesim düzensizleşirken derin bir nefes verip güzel yüzünü avuçlarımın içine aldım. Bana kırmızı, dolu gözleriyle bakan Gönülçelen'im o kadar tatlı duruyordu ki burnuna ufak bir öpücük kondurmadan edemedim.
"Gönülçelen'imin ağlamasına sebep olan ben miyim?"
"Hayır."
Yangyang yanaklarını şişirip gözlerini kaçırarak konuştuğunda kıkırdayıp biraz daha yaklaştırdım yüzümü o güzel çehresine. Yanakları anında kızarırken birden değişen ruh hali yüzünden yalpalasam bile bozuntuya vermedim.
"O hâlde neden ağlarsın güzel Gönülçelen?"
Burnumu burnuna sürtüp gözlerimi ondan ayırmadan konuştuğumda Gönülçelen sonunda gözlerini benim kahverengilerimle birleştirmiş, kalbimin bir anlığına teklemesine neden olmuştu.
"Aptallığıma ağlarım maşuk, aptallığıma..."
Dediği 'maşuk' kelimesi beynimde yankılanırken ellerim titremeye başlamış, gözlerimin anlık bir kararması sonucunda dengemi sağlayamayıp geriye doğru tökezlemiştim. Neyseki Gönülçelen beni son anda tutup düşmeme mani olmuş, korkuyla yüzümde gezdirmişti harelerini.
"Kunhang?!"
Başımı iki yana sallayıp gülümsemeye zorladım kendimi. Günlerdir yemek yemek yerine öğünlerimi sigarayla geçiştirmenin acısı şimdi çıkmak zorunda mıydı? Yangyang ile konuşma şansı bulmuşken elimdeki bu fırsatı kaçıramazdım, Gönülçelen'im kalbini zar zor açardı bana, benim için altından daha değerli olan vaktimi kaybetmek istemiyordum.
"İyiyim ben, bir şeyim yok. Se-sen bana neden ağladığını-"
"Günlerdir yemek yemiyorsun, değil mi aptal?!"
Omuzuma sert bir yumruk geçiren Gönülçelen yorgun bedenimi kendi bedenine yaslayıp ikimizi birden biraz ilerideki kafeye doğru sürüklerken sesimi çıkarmamanın daha iyi olacağı kanaatine varıp sessizliğimi korudum. Yangyang ise ağzına gelen sözü de, küfürü de esirgemiyor, sağlı sollu giydiriyordu bana. Gülsem mi üzülsem mi bilememiştim o an.
"Sakın buradan kalkma, ben bir şeyler sipariş edip geleceğim."
Gönülçelen beni oturtup yalnız başıma masada bıraktı ve hızlıca menülerin olduğu kısıma doğru ilerledi. Derin bir nefes verip masadaki su şişesinin kapağını kalan son gücümle açtım, kana kana içtim soğuk suyu. Bir nebze olsun rahatladığımı hissederken Yangyang yeniden yanıma gelmiş, karşımdaki yerini almıştı.
Oturduğundan itibaren gözleri ben hariç her yerde gezinmeye başladığında gözlerimi kapatıp bir süre konuşmak için güç topladım kendime. Gözlerimi açtığımdaysa Yangyang'ın harelerini üzerimden kaçırması bir olmuş, masada bariz bir gerginlik yaşanmıştı.
"Bana neden ağladığını söyle."
"Önce sen bana Jungwoo ile aranda bir şeyler var mı onu söyle, Lucas ile ayrılmışlar ve sen-"
"Ayrılma nedenleri benim, evet, ama o sebeple değil. Kendi aralarındaki bir mesele bu, anlatmak istemiyorum."
Kollarımı göğsümde bağlayıp kaşlarımı yavaştan çatarken Yangyang kaçarcasına sandalyesini geriye itmiş, saçlarını karıştırıp gözlerini tavana dikmişti.
Gönülçelen bunu ağlamamak için yapardı, yine ağlamamak için kendini tutuyordu. Sandalyesinin kol kısımlarına tırnaklarını geçirdiğinde masadan kalkıp koşarak kaçmamak için kendini sıktığını fark ettim.
"Hâlâ anlamadın, değil mi Kunhang?"
Başını yavaşça eğip gözlerini gözlerime sabitlediğinde içimden bir ses bu masadan kalkıp gitmem gerektiğini, duyacaklarımın beni yaralayacağını ve toparlanmamın zor olacağını haykırdı, lakin dinledim onu. Bazı şeyleri duymaya, öğrenmeye ihtiyacım vardı.
Sonucu ne olacaksa olsun, artık öğrenmek istiyordum neden terk edildiğimi.
"Neden gittiğimi, neden sana hem uzak hem de yakın olduğumu, neden senden vazgeçtiğimi hâlâ anlamadın, değil mi?"
Sesi titreyen Gönülçelen bana kırgınlıkla bakarken suçlu hissettim kendimi, ben cidden aptaldım.
===
"Sözcükler unutulmuş isimlerin solgun birer gölgesi gibidirler. Nasıl ki isimlerde bir güç gizlidir, aynı şey sözcükler için de geçerlidir. Sözcükler insanların akıllarında bir ateş yakabilir, en taş kalpleri bile gözyaşlarına boğabilir. Bir insanın sana aşık olmasını sağlayan altı sözcük vardır. Güçlü bir adamın iradesini kıracak on sözcük bulunur. Ama sözcük dediğin, bir ateşin resminden fazlası değildir. İsimse ateşin ta kendisidir."
-Elodin Hoca
ŞİMDİ OKUDUĞUN
cigarettes after sex | henyang
Short Story"Her insanın ait olduğu bir yer vardır." Dedi profesör. İşte o an bakışlarım dalgınlaştı, anılarım canlandı. Benim ait olduğum yer, seninle seviştikten sonra sigara içtiğim o balkondu Yangyang. Başka hiçbir yere ait hissedemedim, başka hiçbir yerde...