"Liam, biraz konuşabilir miyiz?"
Bu, duymak istediğim son soru bile değildi, ve soran kişi de konuşmak istediğim kişiler listesinde değildi. Derin bir nefes alarak arkama dönerken Mason'ın dudaklarını birbirine bastırarak gülüşünü gizlemeye çalıştığını fark ettim. Şimdi beni sürekli izleyen ve Nolan'ın bana aşık olduğunu iddia ettiği çocukla göz gözeydim. "Konu neydi..." diyerek duraksadım, ona hitap etmek istedim ama adını bilmiyordum, çocuğun yüzündeki hayal kırıklığını görünce hemen kıvırdım. "...çünkü biraz acelem var da?"
"Joshua. Konuşabilir miyiz peki? Çok zamanını almayacağım."
Umutsuzca kafamı salladım ve peşine takıldım. Okulun sahasına çıktık, kimsenin antrenmanı olmadığı için çim zeminde oturan birkaç kişi hariç etrafta kimse yoktu. Banklardan birine oturunca yanına oturdum. "Evet, şey... Joshua, konu nedir?"
Elleriyle bacaklarını sıkarak bana döndü. "Sana söylemek istediğim bir şey var, ama önce bilmelisin ki senden karşılığında hiçbir şey beklemiyorum, yine de umarım kötü bir tepki vermezsin."
Tanrım, diye geçirdim içimden, işte geliyor. İçimdeki rahatsızlığa rağmen "Tabii," dedim. "Rahat olabilirsin."
Derin bir nefes aldı, suratı kıpkırmızıydı. "Bir süredir senden çok hoşlanıyorum ve... ve... arkadaşlarım senin bakışlarımdan rahatsız olduğunu, yani yanlış anladığını düşünmeye başladılar. Kötü bir niyetim olmadığını bilmeni..." o konuşmaya devam ederken kalp atışları kulağıma doldu, birazdan patlayacakmış gibi atıyordu, "... istedim, çünkü şey, bilirsin, insanlar sana en son dik dik bakmaya başladığında sırtında bir hedef tahtası belirmişti ve... Beni yanlış anlamanı ya da öyle biri olduğumu düşünmeni istemedim. Sürekli sana bakmamın sebebi senden çok hoşlanmam ve, eğer rahatsız olduysan gerçekten çok üzgünüm."
Bir süre suratına bakakaldım. Gergince bana bakıyordu ve kalp atışlarını hala duyabiliyordum, üstelik boynundaki damar da birazdan derisinin altından dışarı fırlayacak ve özgürlüğüne kavuştuğu için dans edecekmiş gibi atıyordu. Yutkundum ve "A-anlıyorum," diyebildim sadece.
Yüzümdeki gözleri hayal kırıklığıyla doldu, bir şey beklemediğini söylemişti ama beklediği cevabın da 'anlıyorum,' olmadığı açıktı. Yine de sadece yanımda otururken dört nala koşar gibi atan kalbi ve bana duyduğu ilgi bencilce bir şekilde hoşuma gitmişti. "Yani," diyerek öksürdüm. "Anlıyorum, ve ince düşündüğün için gerçekten minnettarım, kötü biri olduğunu da düşünmemiştim zaten," kalbi daha da hızlandı, "ama bence eşcinsel olmadığımı bilmen gerekiyor, üzgünüm."
Üzüntüsü oturduğumuz yerde dalga dalga yayılıyordu ve bunu koklayabiliyordum. "Ben de anlıyorum," dedi ve ayağa kalktı. "Yine de teşekkür ederim."
Gülümseyerek ayağa kalktığımda kararsız bir adım attıktan sonra yerinde durdu ve "Sarılabilir miyiz?" dedi. Kısa bir bocalamadan sonra usulca başımı salladım. Ben de pek uzun biri sayılmazdım, ama benden oldukça kısaydı. Yavru bir kedi gibi kollarımın arasına girip belime sarıldı, sırtındaki çantanın üzerinden kollarımı sırtına sardım ve bir elimi de ensesine yerleştirdim. Kalbini şimdi kendi göğsümde hissedebiliyordum. İçime sebebini anlayamadığım bir sıcaklık yayıldı.
Birkaç dakika boyunca öylece sarıldı, daha sonra tekrar teşekkür etti ve koşar adımlarla sahadan çıktı. Arkasından bakıp yerime oturduğumda aniden Theo karşımda belirdi. "Yeni sevgilin mi? Mutluluklar dilerim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sen Gittiğinde | Thiam
Fanfiction"Sen gittin," dedim. "Sen, gittin, Theo. Öylece. Sessizce. Hiçbir şey yokken. Yok oldun. Ben sanmıştım ki... Yanılmak hep zordur ama senin hakkında yanılmak sandığımdan daha zor geldi, nedendir bilmem. Ve sen gittiğinde..." (Bu hikaye Teen Wolf için...