Herkes odamdan çıktıktan sonra kısa bir süre içinde uyuyakalmıştım. Oldukça yorgun ve halsizdim. Birkaç saatlik uykudan sonra üzerimdeki hasta önlüğünü kaldırıp vücudumdaki sargılara bakmıştım. Altlarındaki yaralar oldukça yeni görünüyordu. Sağ bacağımda uzun bir alçı vardı ve hareket ettiğimde ağrıdığını hissedebiliyordum. Aklımdaki sorulara bir de neden iyileşmediğim sorusu eklenmişti.
Odanın penceresinden havanın karardığını görebiliyordum. Karşımdaki televizyonun kumandasını ararken kapım açıldı ve Melissa içeriye elinde bir tepsiyle girdi. Kapının arkasındaki masaya koydu ve masayı yatağıma yaklaştırdı. "Nasıl hissediyorsun?" Etrafımda dolanarak serumuma baktı. "Eğer ağrın yoksa serumu çıkaracağım."
"Fark etmez, idare ederim sanırım."
Elimi tuttu ve bandı kaldırdıktan sonra iğneyi yavaşça dışarı çıkardı. Üzerine cebinden çıkardığı küçük yarabandını yapıştırdı ve "Yemeğini ye," dedi. "Çocuklar kapının önünden gitmiyor. Seni tekrar görmek istiyorlar. İstersen yemekten sonra onları içeri alabilirim. Olur mu?"
"Hemen gelebilirler, pek iştahım yok."
"Yemen gerekiyor tatlım. Birazdan annen gelecek."
Başımı salladım ve masayı önüme çektim. Kaşlarını kaldırıp bana dik dik bakınca elime kaşığı aldım ve garip, yeşil renkli çorbadan biraz içtim. "O bitecek," dediğinde sertçe yutkundum, çorba kayış gibiydi. Boğazımdan geçmesi tam iki dakika sürmüştü. O odadan çıkar çıkmaz aceleyle etrafıma bakındım ve çorbayı dökebileceğim bir yer aradım ama yoktu. Kaderime razı oldum ve kendimi yemek için zorladım.
Birkaç dakika içinde annem içeri girdi. Yüzü solmuş, burnu ve gözleri kıpkırmızıydı. Masayı önümden iterek yatağın ucuna kaydım ve yanıma gelen anneme sarıldım. Geri çekilip yanaklarımı tuttu, birkaç kez dudaklarına denk gelen her yeri öptü. Ellerini tutup gülümsedim. "İyiyim anne, merak etme."
"Ah, Liam, nasıl merak etmeyeyim? Sen benim tek çocuğumsun. Tanrıya şükür, iyileşiyorsun." Tekrar sarıldı.
"Anne," dedim. "Çok yorgun görünüyorsun. Eve git, dinlen. Ben iyi olacağım."
"Evin yetişecek bir yeri yoktur diye düşünüyorum Liam," dedi ve masayı kenara itip yanıma oturdu. "Ne oldu? Nasıl oldu?"
"Bilmem, biraz hava almak için dışarı çıkmıştım ve arabayı fark etmemişim."
Tekrar gözleri doldu ve "Tanrım," diyerek sarıldı. Sırtını okşadım. Neyse ki o anda üvey babam içeriye girdi ve annemi benden ayırdı. "Tatlım, eve git. Bu gece nöbetim olduğunu biliyorsun, ben Liam'ın yanında olacağım."
Annem nihayet ikna oldu, biraz daha beni sarıp sarmaladıktan sonra ağlayarak odamdan çıktı. Üvey babam beni geri yatırdıktan sonra sargılarımı ve göğsümün üzerindeki dikişleri kontrol etti. "Bu dikişler ne için?"
"Hastaneye geldiğinde iç kanaman vardı, ameliyata almak zorunda kaldık."
Yüzümü buruşturdum ve huysuzca söylendim. "Bu kez kaç gün oldu?"
"Anlamadım?"
Boğazımı temizledim. "Ne kadar zamandır hastanedeyim?"
"Dün akşam getirdiler seni. Bir gün oldu henüz. İyileşene kadar çıkamayacaksın, haberin olsun."
Kapının önünden bir patırtı sesi gelince babam kapıyı açtı ve Mason içeriye yıkıldı. Ona bakan babamı fark edince gergince gülerek ayağa kalktı. "Bir an için dengemi kaybettim de."
Gülerek Mason'a baktım. "İçeri girsenize."
Babam onaylayıp odadan çıktığında içeri doluştular, Stiles hemen boş koltuğa oturdu ve Lydia'yı yanına çektikten sonra başını onun omzuna koyup uyuklamaya başladı. Malia onlara sinirli bir bakış atıp pencerenin pervazına oturdu. Mason ve Corey ayakucumdaki çıkıntıya tutunup suratıma bakmaya başladı, Nolan artık yoktu. Theo televizyon kumandasını arıyordu. Scott başucuma geldi. O bir şey söyleyecek gibiydi, ama Mason erken davrandı ve "Liam," dedi. "Hazır değilim, diye bağırarak uyandın. Neye hazır değildin?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sen Gittiğinde | Thiam
Fanfiction"Sen gittin," dedim. "Sen, gittin, Theo. Öylece. Sessizce. Hiçbir şey yokken. Yok oldun. Ben sanmıştım ki... Yanılmak hep zordur ama senin hakkında yanılmak sandığımdan daha zor geldi, nedendir bilmem. Ve sen gittiğinde..." (Bu hikaye Teen Wolf için...