Beacon Hills'in sokaklarından birindeydim. Gece vaktiydi, etrafımda ne tek bir insan vardı, ne de bir ses. Yapayalnızdım. Park edilmiş arabalarla dolu olması gereken yollar boştu, sağda solda dizili evlerin hiçbirinde ışık yoktu ve sanki yıllardır bu evlerde kimse yaşamamışçasına boş ve terk edilmiş, eski görünüyorlardı. Yıldızlarını izlemeyi sevdiğim gökyüzü de aynı yanıbaşımdaki evler gibiydi, ay ve yıldızlar kayıptı, tepemde sadece bomboş, karanlık bir örtü örtülüydü.
Kaşlarımı çatıp yürümeye başladım. Küçük bir kasabada yaşıyorsanız bir süre yürüdükten sonra oldukça ilerlemiş olmayı, en azından bulunduğunuz sokaktan çıkmış olmayı beklerdiniz, değil mi? Öyle olmuyordu. Yürüyüp duruyordum ama ilerliyor gibi değildim. Sinirlenerek koşmaya başladım, ama bu yürüyen merdivenin tersi yöne gitmeye çalışıyormuşum gibi hissettiriyordu. Koşup bir yere varamamaktan sıkıldığımda yavaşladım ve sallanarak yürümeye başladım.
Yanımdan bir kedi geçti ve benim ters yönümde ilerlemeye başladı. Yerimde durup onu izledim. Yürüyor ve rahatça uzaklaşıyordu. Ben neden ilerleyemiyordum? Kedi gözden kaybolduğunda oflayarak onun gittiği yöne döndüm. Burada olmaktan sıkılmıştım. Hem nasıl gelmiştim ki ben buraya? Neden her yer boştu? Beacon Hills sokakları doğaüstü bir kötülük etrafta kol gezmedikçe asla boş olmazdı. Yine mi kötü bir şeyler oluyordu? Benim neden haberim yoktu? Sürüm neredeydi benim? Scott? Stiles? Lydia? Diğerleri? Neden yapayalnızdım ve kimsem yoktu?
"Benim burada ne işim var?" diye bağırdığımda sesim etrafımda yankılandı. Gözlerim doluyordu ve bunu kontrol edemiyordum. Evime gitmek istiyordum. Şu an olduğum yönde gidip iki sokağı geçersem evime varacaktım, ama varamıyordum. Kendi sokağıma ulaşmak bir kenara olduğum yoldan bile ayrılamıyordum. Uzaklardan bir araba sesi duyar gibi oldum ve etrafıma bakınmaya başladım. Karşı kaldırımın arkasında duran ağaçların arasında bir gölge hareketlendi, gergince geriye doğru adımlarken gölge ortaya çıktı ve onun Theo olduğunu anladım.
"Theo?" dedim gözlerimi kısarak. "Ne yapıyorsun burada?"
"Sana yardım etmek için geldim."
Elleri ceplerindeydi. Ona yaklaştım, yakasını tuttum ve başka kimsenin duymasını istemiyormuşum gibi fısıldadım: "Theo, buradan çıkamıyorum."
Bir elini cebinden çıkardı ve omzuma koyarak gülümsedi. "Çıkmak zorunda değilsin," omzumdaki elini bir saniyeliğine kaldırıp gitmeye çalıştığım yönü işaret etti, "Duyuyorsun, değil mi? Bir araba geliyor. Seni istediğin yere götürebilir. Tek yapman gereken binmek."
Kaşlarımı çatıp ondan uzaklaştım. "Ben eve gitmek istiyorum. Ayrıca neden burada yalnızız? Herkes nerede? Sürü nerede?"
"Liam," dedi samimiyetle gülümseyerek. "O arabaya bindiğinde bu soruların hiçbir önemi kalmayacak. Tüm sorunlardan ve üzüntülerden arınacağın, sonsuza kadar mutlu ve kuş gibi hafif yaşayabileceğin bir yere gitmek istemez miydin?"
Theo'nun arkasında gördüğüm ağaçlar bulanıklaşmaya başladı, etrafımdaki evler de uzaktan yakına doğru gittikçe silikleşiyor, yol hariç her yer karanlığa bürünüyordu. O an ne olduğunu anladım.
Ölüyordum.
Burnumun ucu sızladı. "Daha çok erken," dedim. "Değil mi?" İki elimle üzerindeki ceketin yakalarına yapıştım. "Daha çok genç değil miyim Theo? Şimdi gitmek zorunda mıyım?"
Yüzündeki gülümseme asla sönmüyordu. "Hayır, Liam. Gitmek zorunda değilsin. Ama sonsuza kadar burada kalmak ve bu boş yolda yürümeye çalışmak mı istersin? İlerlemek, devam etmek daha güzel değil midir?"
Arabanın sesi gittikçe yaklaşıyordu. "Hayır," dedim, "Hayır, hayır, hayır..." Deli gibi tekrarlıyordum, yolun ortasında, kendi etrafımda birkaç kez döndüm. "Başka bir seçeneğim olmalı. Arkamda beni seven insanlar var. Sürüm, arkadaşlarım, ailem." Ağlamaya başladım. "Henüz yaşamadığım bir hayat."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sen Gittiğinde | Thiam
Fanfiction"Sen gittin," dedim. "Sen, gittin, Theo. Öylece. Sessizce. Hiçbir şey yokken. Yok oldun. Ben sanmıştım ki... Yanılmak hep zordur ama senin hakkında yanılmak sandığımdan daha zor geldi, nedendir bilmem. Ve sen gittiğinde..." (Bu hikaye Teen Wolf için...