11. Bölüm

745 66 43
                                    

"Bu maça çıkmanın iyi bir fikir olduğuna emin misin?" diye sordu Mason, soyunma odasında sadece dört kişi kalmıştık. Mezun olmamıza bir ay vardı ve final maçından önceki son maç on dakika içinde başlayacaktı. Bu yüzden delirmiş bir kurda dönüşümümü kontrol edemiyorken önemli bir maça çıkmamı istemiyorlardı.

"Sorun yok," dedim. "Eğer dönüşmeye başladığımı hissedersem biriniz dikkatleri dağıtırsınız ve ben de sahadan tüyerim."

Nolan yalvarır gibi "Lütfen dönüşme," dedi. "Tek başıma o vahşi takıma karşı kaptanlık yapamam."

"Sana bir şey olmaz," dedim, Nolan'la birlikte Koç'a ortak kaptan olmak istediğimizi söylediğimizden beri kendini oldukça geliştirmişti. Mason umutsuzca maça çıkacağımı kabullendiğinde omuzlarımı silkerek hazırlandım ve soyunma odasından çıkıp sahaya ilerledik.

Nolan, Corey ve ben takımdaki diğer çocuklarla birlikte Koç'un etrafında toplaştığımızda gözüm Mason'ın yanında oturan Theo'ya takıldı. Gülümsediğini görünce gülümsedim ve Koç'un deli konuşmalarını boşverip dikkatimi ona verdim.

"Dikkatli oyna," dedi mırıldanarak. Başımı öne eğip "Merak etme," diye karşılık verdim. O sırada Nolan bir şeyler söylediğimi görmüş olmalıydı ki Corey'e eğilip "Ne yapıyor bu?" diye sordu. Theo'nun bir şey söylediği esnada yanıbaşımda duran Corey "Theo'yla konuşuyor sanırım," dedi ve onun ne dediğini duyamadım. "Mason neden bana bir şeyler söylemiyor? Ben de duyabilirim."

Nolan iç çekerek konuşacağı sırada omzunu tuttum ve öfkeyle gülümseyerek "Nolan," dedim. "Seni severim, ama kes sesini." Theo'ya anlamadığımı belirtir gibi baktığımda az önce dediğini tekrarladı. "Kazandığını görmek istiyorum, demiştim."

Sırıttım. "Ne zaman kaybettim ki?"

"Saymamı ister misin?"

"Sen de kes sesini." Bozuldum ve dinlemeyi kestim, ama tekrar Koç'a odaklanmadan önce güldüğünü duyabilmiştim.

Nolan diğer takımın kaptanıyla hakemin önünde topu kapmak için hazır pozisyona geldiğinde bir kez daha Theo'yu dinledim. Mason'la plan yapıyorlardı, gerçi plandan daha çok, Theo, eğer dönüşmeye başlarsam anlayacağını ve dikkat dağıtmak için Mason'a onu tribünlerden aşağı atacağını söylüyordu, Mason da korkuyla "NE?" diyordu.

Maç başladı ve oldukça hızlı alevlendi, ilk sayıyı karşı takım yapmıştı. Kalenin yakınlarında koştururken karşı takımdaki inanılmaz büyük cüsseli bir çocuğun bana doğru koştuğunu fark ettim, o kadar kiloluydu ki koşarken bacaklarını iki yana açıyordu. Top da ondaydı. Üzerine doğru koşmaya başladım, kendimi yere atmadan önce sopamla sopasına vurdum ve bacaklarının arasından kayıp karşı tarafa geçtim. Oldukça yükseğe uçan topu zıplayarak sopama aldıktan sonra karşı kaleye koşmaya başladım, Corey deli gibi yerinde zıplıyordu ona pas vermem için. Kısa bir saniye içinde karşımdaki devlere baktım, Corey'i önemsemeyip bana odaklanmışlardı. Omuz silkip topu ona pasladım ve sayı yaptı. Skoru eşitlemiştik.

Maçın sonraki dakikaları tam bir felaketti çünkü bir gol daha yemiştik ama kendimizi savunmaktan başka bir şey yapamıyorduk. Son iki dakikada bir fırsatını bulup skoru 2-2 yaptıktan sonra öten düdükle birlikte kaskımı çekip çıkardım ve bir köşede toplanan oyunculara yöneldim. "Sizin sorununuz ne?"

Corey anında yanımda bitti ve üzerlerine yürürken havaya kaldırdığım kolumun altına girip beni geri itmeye çalıştı. "Neden ben rica etmişim de siz de beni kırmamak için gelmişsiniz gibi sahada gezinip duruyorsunuz?!"

Takımdan bir çocuk kalabalığın arasından sıyrılıp üzerime doğru gelince Koç düdüğünü sinir bozucu bir uzunlukta öterek araya girdi, "Hey! O senin kaptanın!" diyerek çocuğa uzaklaşmasını işaret etti. Neredeyse beni savunduğu için şaşıracaktım, ama geç kalmadan düdüğünü bir de benim suratıma öttürdü ve "Dunbar! Oyuna odaklan," diye haykırıp uzaklaştı. Corey'den kurtulup sahada dolaşmaya başladım.

Sen Gittiğinde | ThiamHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin