13. Bölüm

649 52 22
                                    

Sonraki sabah yanı başıma bomba düşmüş gibi bir şokla uyandım, çünkü tam anlamıyla gece Theo'yu yanımda uzanırken gördüğüm rüyanın rüya olmadığını düşünerek uyanmıştım. Elimi yatağın diğer tarafına attım, soğuktu. Biraz etrafı kokladım, Theo'nun kokusu yoktu. Kendimi rüya olduğuna ikna ettikten sonra yataktan kalkıp hızlı bir duş aldım. Bugün çocuklarla buluşup üniversite başvurularımızı dolduracaktık.

Duştan çıktığımda Scott aradı, birkaç günde bir arıyor ve hem beni, hem de Beacon Hills'teki durumları kontrol ediyordu. Ona artık dönüşümümü kontrol etmeyi öğrendiğimi ve sıkıntı çekmediğimi, etrafta da garip bir şey yaşanmadığını söyledim. Biraz lafladık, birkaç hafta içinde okul döneminin biteceğini ve Beacon Hills'e döneceğini söyledi. Vedalaşıp telefonu kapattık.

Aşağı indiğimde annem kahve içerek haberleri izliyordu. "Günaydın," diyerek onu öptüm. "Babam nerede?"

"Hala uyuyor," dedi. "Senin için mutfağa bir şeyler hazırladım. Aç mısın?"

"Evet," dedim ve mutfağa dönmeden önce ekledim, "Birazdan dışarı çıkacağım, üniversite başvurularımızı yapacağız."

Annemin gözleri ışık hızıyla doldu. "Benim minik kurtadam bebeğim büyüdü ve üniversiteye gidecek! Tanrım!"

Kafamı duvara vurup patlatarak intihar etme isteği canlandı içimde. Annem hala ne kadar duygulandığı hakkında konuşurken acı dolu bir gülümsemeyle başımı salladım ve geri geri yürüyerek mutfağa kaçtım.

Kahvaltı yapmak, dışarı çıkıp çocuklarla buluşmak ve başvurularımızı tamamlamak yaklaşık iki saatimi almıştı. Eve geldiğimde stresten harap olmuş durumdaydım. Diğerlerinden uzak olmayacağım, iyi, ama beni kabul edecek üniversiteleri bulmak zor olmuştu. Anahtarımı bir kenara fırlatıp salona girdiğimde annemi ve kucağında bir bebekle oturan bir arkadaşını gördüm. "Ah, işte Liam da geldi."

Ne olduğunu anlayamadan ve itiraz etmeme vakit kalmadan annem ve arkadaşı bebeği kucağıma tutuşturdu, birazdan uyutmam gerektiğini ve nasıl uyutacağımı, uyandığında mamasını nasıl yedireceğimi içeren talimatları arka arkaya sıraladılar ve ben kucağımda minik bir insan yavrusu tutmanın şokuyla olduğum yerde dikilirken beni coşkuyla öpüp koşarak evden çıktılar.

Kapı kapandığında çocuk canlı bombaymış gibi koltuk altlarından yakalamış, kendimden uzakta tutuyordum. Minik bacaklarını salladı ve parmaklarını yemek ister gibi ağzına sokarak güldü. Buruşuk bir suratla taklidini yaptım. Ne yapacaktım şimdi? Her an ağlamaya, etrafa şelale gibi kusmaya ya da altına sıçmaya başlayabilirdi. Çaresizce etrafa bakındım. Salonun ortasında sepet gibi bir şey duruyordu. Annemin duyamayacağını biliyordum, yine de kafamı yukarı kaldırdım ve acı dolu, dramatik bir sesle "NEDEN?!" diye haykırdım. Çocuk bir kez daha güldü, başımı eğip ona baktım. "Neye gülüyorsun? Komik bir şey mi var?"

Ellerini çırparak güldü.

"Çok keyiflisin." Aslında şöyle biraz bakınca sevimliydi. Her yeri küçücüktü. Kız mıydı acaba bu? Üzerindeki kıyafet yeşil olduğundan çözememiştim, ama bu sorunun cevabını altını değiştirmek zorunda kalmak suretiyle öğrenmemek için dua etmeye başladım.

Temkinli bir şekilde eğilip onu kutusuna yatırdığımda bir süre sessizce suratıma baktı ve aniden çığlık atarak ağlamaya başladı. Sinirden ellerim titreyerek geri kucağıma aldım. Susması için sağa sola sallamaya başladım. "Bu boyutla o sesi nasıl çıkarıyorsun ya?"

Bebeği insan gibi tutmaya yeni alışmışken zilin sesi evde yankılandı. Kapıya doğru ilerledim ve açmadan önce onu bir kolumla kendime yapıştırdım. Eşikte Theo duruyordu. Bakışları yüzüm ve kucağımdaki bebek arasında gidip geldi, hızla arkasını döndü ve gitmeye yeltendi.

Sen Gittiğinde | ThiamHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin