10. Bölüm

865 66 76
                                    

Hayatım garipliklerle doluydu. Özellikle kurtadam olarak geçirdiğim son üç yılda oldukça garip şeylere şahit olmuştum. Bunları listeleyebilirdim. Gerçekten. Bugüne kadar şahit olduğum garip şeyler listesi yapacak olsaydım ilk on maddeyi hemen o an sıralayabilirdim. Ama Theo Raeken ile yediğim yemek bunları kolayca sollayarak birinci olacak gibiydi.

İlçeye geldiğimizde ne yemek istediğimize karar vermemiz sonsuza kadar sürecek gibi görünmüştü ve ben yüz bininci kez Theo'ya onun canı ne istiyorsa yiyebileceğimizi söylerken ani bir frenle arabayı durdurmuş, aşağı inmiş, beni de kolumdan çekerek indirmiş, birkaç saniye etrafına bakınmış ve beni kapısını gördüğü ilk mekana sürüklemişti. İçeriye girdiğimizde karşımıza mekandaki tako çeşitlerini anlatan oldukça büyük bir tabela çıkmıştı, Theo da "Anlaşılan tako yiyoruz," diye mırıldanmıştı ve sonra bana dönüp tatlı tatlı gülümseyerek "Karar vermek o kadar da zor değilmiş, değil mi?" demişti.

Şimdi cam kenarında, iki kişilik bir masada oturuyorduk ve sessizdik. O kadar sessizdik ki sessizliğin kendisi birazdan dile gelip bir şeyler konuşmamız için bize yalvarmak üzereydi. Ben ne konuşmam gerektiğini bilmiyordum, o da benimle aynı durumdaymış gibi görünüyordu. Ona karşı bir şeyler hissettiğimi ve onunla bir randevuda olduğumu kabullenmek yeterince zor değilmiş gibi bir de sessiz ve çekingen bir şekilde, diken üstünde oturuyorduk ikimizde.

Gözlerimi ondan çekip takoma diktim ama orada da ilginç bir şey yoktu. Sadece yemekti. Bu kez camdan dışarıya baktım, o sırada annesiyle camın önünden geçmekte olan çocuk bana dilini çıkarınca şaşkınca kaşlarımı kaldırdım. Bu hareketimi gören Theo kısaca güldü ve çocuğa el salladı, çocuk da ona tatlı bir gülümsemeyle el sallayınca şok oldum. "Beni mi beğenmedi yani? Neydi bu şimdi?"

"Çocuğa onu dövmek ister gibi bakıyordun. Ne yapsaydı?"

"Bilmiyorum?!" diye çıkıştım. "Dil çıkarmayabilirdi mesela bacaksız..." aklıma küçük çocuklara edebileceğim bir hakaret gelmiyordu, "küçük... aptal insan yavrusu!"

Tekrar güldü. "Çocukları sevmiyor musun?"

"Eh," dedim kasıntı bir yüz ifadesiyle. "Bazıları uzaktan sevimli olabiliyor. Sen seviyor gibisin."

Omuz silkti ve takosundan bir ısırık almadan önce "Severim," dedi.

Gözlerimi kısıp ona baktım. "Neden? Küçük çocuklar şeytanın yeryüzündeki gölgesidir. Sevilecek hiçbir yanları yok!"

"Sen de on sekiz yaşındasın, kendine gel. Ayrıca travman falan mı var? Neden bu kadar nefret ediyorsun?"

Dudaklarımı birbirine bastırarak gözlerimi kaçırınca fal taşı gibi açılmış gözlerle bana baktı. "Liam, anlatmazsan ölürüm, çok ciddiyim!"

Yerimde kıpırdandım ve "Ben on üç yaşımdayken..." Theo bana büyük bir dikkatle bakıyordu ve bu vazgeçerek "Hayır, anlatmayacağım," diye inlememe sebep oldu. Ama uzun süren ısrarları sayesinde on üç yaşımdayken 4-6 yaş arası bir grup çocuktan dayak yediğim bir anımı anlatmıştım ve Theo gözünden gelen yaşı siliyordu. O kadar çok gülmüştü ki dayanamayıp "ÇOK KALABALIKLARDI!" diye bağırdım bir kez daha, rezil bir anıma güldüğü gerçeği sinir bozucu olsa da gülüşünü izlemek keyifli bir şeydi. Kendimi savunmaya çalışmayı bırakıp arkama yaslandım ve hafif bir tebessümle gülüşünü izledim. Kısa sürede sakinleşti, yüzünde az önceki gülüşünün izini hala görebiliyordum. Ortadaki gerginlik kırıldığı için muhabbet etmek artık çok zor değildi. Keyifle konuşmaya devam ettik, ve bunun sebebi bana dil çıkaran küçük çocuktu. Çok sinirlenmiştim ama bunun Theo'yla aramızdaki buzları eriteceğini bilseydim kendisine teşekkür edebilirdim.

Sen Gittiğinde | ThiamHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin