5. Bölüm

825 73 16
                                    

Alarmım yaklaşık on dakikadır odamın bir köşesinde ötüp duruyordu, ama umrumda değildi. Bu yüzden annem odama gelmiş ve uyandığımdan emin olmak istemişti. Ama uyumaya devam etmek istiyordum. Akşama, yarına, hatta belki bir hafta sonrasına kadar uyumak istiyordum. "Bugün okula gitmeyeceğim," diye mırıldandım yorganımın altından.

Annem yorganı üzerimden çekmeye yeltendiğinde daha sıkı tuttum, ama işe yaramadı, çünkü vücudumda en ufak bir güç zerresi bile kalmamıştı. Yüzüm açılınca gözlerimi sıkıca kapattım ve yatağın köşesine oturduğunu duydum. "Tatlım? Bir sorun mu var?"

Bir sorun yoktu. Çok daha kötü bir şey vardı. Scott ve Stiles'ın beni evde ziyaret etmelerinin üzerinden iki hafta geçmişti ve iki haftadır içimden bir şey eksiliyordu. Eksilen şeyin ne olduğunu ya da neden böyle hissettiğimi bilmiyordum, ama her geçen gün o şey gidiyordu ve o gittikçe biraz daha halsiz düşüyordum. Halsiz, halsiz, sürekli halsizdim. Yorganımı üzerimde tutacak kadar bile gücüm yoktu, yemek yiyemiyor, yürümekte zorlanıyor, gülemiyor, eğlenemiyordum. Ama üzgün de değildim, sadece içimde bir şey uyuşuk ve hissiz bir duruma gelmişti. Ama bunları anneme anlatamazdım. "Bir sorun yok anne," diye yalan söyledim. "Bugün biraz halsizim. Zaten derslerim iyi durumda." Bu da yalandı. Mezun olmama birkaç ay kalmıştı ve derslerim bok gibiydi. Notlarımın da bok gibi olmaması için bir şeyler yapmalıydım ama... halsizdim.

Bir süre sessiz kaldı, saçlarımı öptükten sonra "Peki tatlım," dedi. "Benden istediğin bir şey var mı?"

"Hayır anne, teşekkürler."

Odamdan çıktı ve beni yalnız bıraktı. Tıpkı iki haftadır olduğum gibi. Mason, Corey, Nolan... hiçbirinden ses yoktu. Scott beni aramış ve acilen şehirden çıkmaları gerektiğini, veda edemediğini söylemişti. Stiles ve Lydia bazen görüntülü arıyorlardı ama meşgul olduklarını söyleyerek hemen kapatıyorlardı. Normalde ayda bir kez konuştuğum ve her hafta düzenli olarak komik videolar ve gifler gönderen Malia arama sayısını düşürmüş ve ağırlığı komik videolara vermişti. Şu sıralar yüzünü en çok gördüğüm insan Theo'ydu. Birkaç günde bir yanıma uğruyor ve beni kontrol edip gidiyordu. Onun dışında koca iki haftayı yapayalnız geçirmiştim.

Pencereyi arkama alacak şekilde döndüm ve uyumak için beklemeye başladım. Uyurken hissizlik o kadar da ağır gelmiyordu. Kabuslarla dolu rahatsız bir uykudan uyandığımda hava kararmıştı ve evde hiç ses yoktu. Yatakta doğrulduğumda her kasımın ve her kemiğimin ağrıdığını fark ettim. Kendimi zorlayarak yataktan kalktım. Deaton'a gidecektim, belki o bana yardımcı olacak bir şey yapabilirdi.

Yorganın altından çıktığım gibi titremeye başlamıştım, üzerime yakınlarda bulabildiğim en kalın şeyi geçirdim ve odamdan çıktım. Merdivenleri ağır aksak inerken duvardaki aynaya gözüm takıldı ve duraksayıp kendime baktım. Tenim solmuştu, gözaltlarım neredeyse dayak yemişim gibi mor görünüyordu ve gözlerimin içi kıpkırmızıydı. Dudaklarım kuruyup parçalanmıştı, hatta küçük bir yarığın içine kan toplanmış ve kurumuştu. Yutkunarak gözlerimi aynadan çektim ve trabzanlara tutunarak aşağı inmeye devam ettim.

Salonun ortasında durup anneme seslendim ama cevap gelmedi. Üzerimdeki ceketin şapkasını kafama geçirip evden çıktım. Yaklaşık on dakika içinde bir sokağı ancak geçebilmiştim. Klinik iki sokak aşağıdaydı. Sıkışan nefesimi düzeltmek için derin derin nefesler alırken karşıya geçmek için yola indim ama son sürat gelen arabayı indikten sonra fark etmiştim. Bir adım ileri attım ama arabanın hizasından çıkamadım, birinin çığlığı kulağıma doldu, kendimi havada buldum. Düşmek bilmiyor gibiydim, vücudumun her yeri çıldırmışçasına ağrıyordu ve bu ağrı düşüp önce arabanın kaputuna, sonra yerdeki asfalta çarptığımda ona katlandı.

Sonrasında gördüklerim ve duyduklarım yarım yamalak, bulanık ve anlamsızdı. Beyaz bir tavan ve siren seslerini hatırlıyordum, ve başımda konuşan bir adamın sesi... "Nabzı ç..." Suratımda ağzımı kapatan bir şey vardı, elimi ona uzatıyordum ve bir şey beni durduruyordu, "Dokunma..." Daha sonra vücudum sallanmaya başlamıştı ve gözümün önündeki gökyüzü "17 yaşında, erkek..." aniden griye ve beyaz, parlak şeylere dönüşmüştü. "Vur-kaç vakası, bilinci..." Elimin bir yerden sallandığını hatırlıyor gibiydim, "açılıp kapanıyor..." canımı çok yakmıştı bu, "birden fazla kırık ve iç kanama şüphesi..." daha sonra birinin elimi yakaladığını hissettim. Gözümün önündeki şeyler sürekli değişiyor, sesler vızıltılara ve uğultulara dönüyordu, ama "Dr. Geyer'a haber verin, bu onun oğlu!" diye bağıran sesin Melissa Mccall'a ait olduğunu düşündüğümü de hatırlıyordum. Elimi tutan eli sıkmaya çalıştım.

Sonrası tamamen karanlıktı.


ah liam minik kuşum neler çektin öyle 🥺

Sen Gittiğinde | ThiamHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin