Bugünlerde daha yorgun hissediyordum. Her şey üst üste gerçek anlamda gelmişti. Vizelerim vardı ve çokça pratik yapıp çalışmam gerekmişti. Ama bugünden itibaren bütün vizelerim bitmiş ben de bitmiştim. Seonghwa ile de 2 hafta boyunca çok az görüşmüştük. Genelde telefon ile konuşmayı sevmesem de şimdi dakikalarca telefonda onunla konuşmaya hevesliydim. Ama birkaç dakikalık telefon görüşmeleri ve mesajlaşmalar ile yetiniyorduk.
Seonghwa'nın dersleri konusunda bu kadar çalışkan olduğunu fark etmemiştim. Üniversitedeki başarısının nedeni kesinlikle inek olmasıydı. Çünkü kütüphaneden çıkmıyor ve çalışmak dışında pek bir şey yapmıyordu. Ben uygulamalı dersler gördüğümden kütüphane uğradığım bir yer değildi ve biz de okulda ilk defa görüşemiyorduk. Yemekhaneye gelmesi ve gitmesi bir oluyordu. Bugün de onu fazla görememiştim. Hatta telefon bile etmediğinden beni unuttuğunu sanıyordum. Ama bara gitmek için evden çıktığım zaman Seonghwa'nın arabaya yaslanmış beni beklediğini gördüğümde yanıldığımı anladım.
Yanına gidip karşısında durduğumda aptalca sırıtıyordum. "Gelmeyeceğini düşünmüştüm. Beni bara götürüp getirmene gerek yok sen de yoruluyorsun." Dedim. "Bara götürmek için gelmedim bugün izinlisin." Dediğinde yatağıma uzanıp uyumak için eve koşturmak istedim ama Seonghwa'nın izni bu yüzden almadığı belliydi.
"Manyak müdür nasıl izin verdi ki?" Dedim merakla. Birkaç kere izin almıştım ve alana kadar canım çıkmıştı. "Müdürle ben konuştum hani barın sahibiyim ya. Seninle uğraşmaya kalkmayacak merak etme." Dediğinde gözlerimi şaşkınlıkla açtım. "Sen nasıl bir patronsun şu anda beni kayırıyorsun." Diyip alayla gülümsediğimde omuz silkti ve "Maaşından keserim." Dedi.
"Şakaydı. Beni kayırmalısın tabi." Dedim ve gülmeye başladı. "Hala kayırdığımı söylüyorsun. Maaşın eksik yatarsa müdüre laf etme." Dediğinde ellerimi birleştirip. "Sevgilimin zenginliğinden faydalanmak istiyorum. Maaşımı lütfen kesme." Dedim. Belimden tutup beni kendine çekti. Arabaya yaslanmış bedenine beni yasladığında afallamıştım. O kadar afallamıştım ki elini popoma koymuş olmasına karşın bir şey diyemiyordum. "Sevgilim mi?" Dediğinde anca söylediğim kelime kafama dank etti.
Lafı değiştirmek için "Böyle yapınca senden etkilenmiyorum." Dedim. Gülümsedi ve "Etkilenmen için yapmıyorum ve sen de lafı değiştirmeye çalışıyorsun." Dedi. Ona cevap vermek yerine geri çekilip "Hadi gidelim." Dedim. Gülerek benim arabaya binişimi izledi ve yerine geçtiğinde bana yandan bakış attı. "Popon nasıl bu kadar büyük olabilir?" Dediğinde omzuna bir tane geçirdim. "Artık gidebilir miyiz?" Dedim. Arabayı çalıştırıp gaza bastığında ben de radyoda güzel bir şarkı aramaya başladım.
...........................................
Seonghwa'nın küçük bir restoranda yemek ayarlaması hoşuma gitmişti. Aile restoranı olduğu anlaşılıyordu. Ve rahat bir ortamdı. "Buraya hep gelirim." Dediğinde başta şaşırsam da yemekleri çok lezzetliydi. İlk randevumuzda o kadar gergindim ki kendimi yemeğe vermiştim ama şimdi havadan sudan konuşurken yemek yemeyi unutmuştum gerçi.
Sınavlardan, hocalardan yani okuldan konuşmuştuk. Gerçekten inek olduğunu her geçen gün kanıtlıyordu. Not ortalamasının yüksek olmasına rağmen dert yanmıştı. Ama fazlaca sevimliydi.
Yemeğin sonuna doğru Han nehri kıyısında yürümeyi teklif ettiğinde kabul etmiştim. Hesabı ısrarcı olsa da alman usulü ödemiştik. Arabayla nehir kıyısına yakın bir yere ulaştığımızda durduk. "Çok yürümeyelim yorulduğunda geri döneriz." Demiş ve arabadan inmişti.
"Bugün benim doğum günüm." Dediğinde gözlerimi şaşkınlıkla açtım. Yunho'nun doğum gününü de unutmuştum. Ve şimdi de bunu unutmuştum. "Şey teselli olacaksa bu yıl Yunho'nun doğum gününü de unutmuştum." Dedim. "Teselli olmadı. Daha çok hödük olduğunu düşünüyorum şu an." Dediğinde gülümsedim ve omzuna omzumu vurdum.
"Hödük değilim. Vize zamanına denk geldi ikinizinki de. Hem daha gün bitmedi sonuçta." Dedim. "Bir şey de almadın unuttuğun için. Hediye olarak ne vermeyi düşünüyorsun?" Dediğinde göz kırptım. "Bilmem, sen karar ver." Dedim. "Bunu istediğim yere çekebilirim." Dediğinde güldüm. "Ölmek istemiyorsan makul bir şey istersin."
"Öpücük bir de popo avuçlama. Öldürür müsün bunun için?" Dediğinde koluna girerek "Ben de seninkini avuçlarsam olur. Seninki de baya iyiymiş." Dedim . "Bunun romantik bir yürüyüş olması gerekiyordu." Dediğinde "Popo olayını sen açtın." Dedim. "Ama sen de imalı bir şekilde göz kırptın." Dediğinde kolundan tutup kendime çevirdim. "Popomu dikizleyen sapık sensin yine de." Dedim. "Sen de benim popomu dikizlemişsin. Sapık mısın sen de?" Dediğinde gözlerimi kısıp ona baktım. "Ben öylesine..." lafımı kesti.
"Resmi olarak sevgilim olur musun?" Dediğinde birsüre mal gibi suratına bakakalmıştım. "Tamam o zaman." Dedim. Kaşları çatıldı. "Bu kadar mıydı? Erken falan demeyecek misin?" Dediğinde omuz silktim. "Bilmem önemli değil gibi. Seninle böyle olmaya devam etmek istiyorum. Yanımda olmanı istiyorum isim önemli değil." Dedim gerçekten düşüncelerim de bu yöndeydi. Yıllardır tanışıyormuşuz gibi hissediyordum. Eninde sonunda sevgili olacağımızı biliyordum. Ne kadar farklı olsak da sanki eksik parçam tamamlanmıştı.
"Yine de bana sevgilim demeyeceksin değil mi?" Dediğinde gözlerimi kaçırdım. "Muhtemelen demem. Seni gıcık ederim falan. Ama iyi yanından bakarsak sevgili gibi bir şey değil sevgili olmuş olacağız." Dedim. "En azından aşık olduğunu kabul etmelisin." Dediğinde omuz silktim. "Aşık olsam bile bunu sana söyleyemem nasıl bir şey bilmiyorum bile. Ama senleyken farklı hissediyorum." Dedim.
"Aptal değilsin bence anlarsın." Diyip dibime girdiğinde yine duraksadım. Başını eğmiş, gözlerini gözlerime kenetlemişti. "Yakınımdayken kalbin çarpmıyor mu?" Dediğinde gözlerimi kaçırdım. Yutkundum ve konuşmaya başladım. "Şey karnımda rahatsız edici bir şeyler oluyor ve önleyemiyorum, aptala dönüyorum. Kalbimse evet çarpıyor ama bence nefesimi tuttuğum için." Dediğimde dudaklarımı dişleyip geri bıraktı.
"Aptal, neden nefesini tutuyorsun peki?" Dediğinde omuz silktim. "Sen aşık mısın bana?" Dediğimde gözlerini devirdi. "Evet sevgilim. Evlensek bile bu soruyu soracaksın galiba." Omzumdan tek koluyla sarılıp yürüdüğümüz yolun tersine yürütmeye başladı. "Amacıma ulaştığıma göre geri dönelim." Dedi.
"Amacın bu muydu?" Dediğimde başını iki yana salladı. "Hayır, ama seninle kavga ederken bile mutlu oluyorum. Seni kaçırmamam lazım." Dediğinde gülümsedim. "Herkes de benim için ölüp bitiyordu haklısın kaçırabilirdin." Dedim. "Evet, herkes senin için ölüp bitiyor." Dedi. Aklıma gelen fikir ile ona baktım.
Durakladığımda bana doğru döndü. "Ben sadece bir kişinin ölüp bitmesini istiyorum." Dedim ve dudaklarından öpmeye başladım. İtirafım beklenmedik olduğundan karşılık vermemişti. Karşılık vermesi için emdiğim dudağını ısırdığımda inlemiş ve ağzını aralamıştı.
Nefes nefese ayrıldığımızda gülümsedim. O da gülümseyerek boynumu okşuyordu. Sonunda uygun bir vakitte poposunu sıktım ve ondan uzaklaştım. Göz kırpıp "Çok sıkı kalçaların var." Dediğimde gözleri irileşmişti. "Ben bir şey yapmamıştım." Dediğinde omuz silktim. "Ödeşmemiz lazım." Diyerek yaklaşmaya başladığında gülerek arka arkaya yürümeye başladım.
"Başka sefer sen yaparsın." Dedim ama üstüme yürümeye devam ediyordu. Koşmaya başladığımda o da koşmaya başladı. Fazla koşamadan belimden tutup kendine çekti. Omzuma başını koydu ve bana döndü. "Seni seviyorum." Dediğinde gülümsedim. "Ben de." Diyebildiğimde rahatladığımı hissettim.
......
Yazar notlarını okumam o yüzden yazmayı düşünmüyordum ama beğenen, yorum yapan herkese teşekkür ederim.