16. Bölüm

479 63 22
                                    

İnsanın ailesinden nefret etmesi çok zordu. Çocukluğumdan gençliğime kadar olan mutlu anılarım aklıma geldiğinde ailemi bile özlüyordum. Ama onların istediği gibi biri olamamıştım ve onlar da benim tanıdığım insanlar olmaktan çıkmıştı. Onları arkamda bırakıp Seul'e gelmek yaptığım en güzel seçim olmuştu. Seçimim ile ailemi arkamda bırakmıştım ve buradaki arkadaşlarım ailem olmuştu.

Seonghwa'nın ise seçim şansı yoktu. Annesinin ölümü ile babasını da kaybetmişti. Durgunluğunun nedeninin de annesinin ölüm yıl dönümü olduğunu öğrenmiştim. Ölüm şimdiye kadar benim karşılaşmadığım bir durumdu. Çocukluğumda büyük babamın cenazesine katılmıştım ama zaten onu fazla tanımazdım ve yaşım da çok küçüktü. Mezarlıklara şimdiye kadar pek gitmemiş olsam da Seonghwa için gitmek istiyordum.

Onunla annesinin yanına gitmek istemiştim başta reddetse de ikna olmuştu. Amerika'ya gitmeden önce annesinin beni görmesi gerektiğini söylemiştim. Gün içindeki tek tebessümünü de o zaman aldım. Mezarlığa girerken Seonghwa'nın elini tutmuştum. Bütün gücümü ona vermek istiyordum.

Bir mezarın başında durduğumuzda önünde eğilip "Annecim sana anlattığım çocuğu getirdim." Dedi. Annesinin mezarına gelip beni anlatmıştı. Bu içimde bir yerlere dokundu.  "Yaşasaydı seni çok severdi." Diyip bana baktığında başımı salladım. "En azından bir annenin sevgisini kazanmış olurdum." Dedim. "O da seni ne kadar sevdiğimi anlayınca seni sevecek." Dediğinde inanmasam bile başımı salladım.

Bayan Kim üvey annesi olsa da Seonghwa'nın yarım yamalak anlattığına göre babasından onu koruyan kişiydi. Anlattıklarına göre Seonghwa çocukken;kibar, düşünceli ve biraz narin bir çocukmuş. Üvey annesinden aldığı sevgi sayesinde bu özellikleri zedelense de devam etmişti. Babası ise soğuk bir adamken sevdiği kadını kaybettiğinde can yakan bir buza dönmüştü. Babasının ona nasıl davrandığını tahmin edebiliyorum şu anki davranışlarından ama çocukken daha savunmasız olduğu zamanlarda onu korumuş olan kadından nefret edemiyorum. Ona mutlu anılar veren o kadını seviyorum hatta. Bayan Kim ise benden nefret ediyor muhtemelen.

Onun gibi mezara eğilip "Onun gibi bir çocuğu dünyaya getirdiğiniz için teşekkürler." Dedim. Annesinin mükemmel bir insan olduğunu düşünüyordum. Seonghwa geçmişini anlattıktan sonra eve geldiğimizde sabaha kadar ağlamasın diye bana çocukluğunun güzel anılarından bahsetmesini istemiştim. Güzel anılardan bahsetmek iyi bir fikir gibiydi başta. Ailemin yaptıklarını her hatırladığımda onlardan nefret etmemek için aklıma iyi anılarımızı getirirdim. Ama Seonghwa'nın annesini özlemesine neden olmuştum. Annesine ziyaretimize sabah ışıklarını gördüğümde karar vermiştim bu yüzden.

"Buraya hep tek gelirdim sen birlikte geldiğim tek kişisin." Dediğinde gözlerimi kısıp ona baktım. Yıllarca yapayalnız mı gelmişti? "Peki ya çocukken?" Dediğimde başını iki yana salladı. "Cenaze töreninde sadece yalnız değildim. Babam buraya gelmemi yasaklamıştı. Ben de kaçarak gelirdim." Dediğinde yalnız başına ağlayan çocuk canlanmıştı zihnimde. "Bayan Kim ile neden gelmedin?" Dediğimde omuz silkti. "Onun yanında ağlarsam eğer kötü hisseder diye." Çocuklar normalde bencil olmaz mıydı? Bu kadar düşünceli olmaması gerekiyordu. Seonghwa'nın babası yüzünden çocuk olamadığını erkenden olgunlaşmak zorunda kaldığını düşündüm.

"Benim yanımda da kötü hissetmemem için duygularını saklıyor musun?" Dediğimde dudakları gülümser gibi kıvrıldı. Gözünden akan yaşla "Seninleyken tutamıyorum kendimi." Diyip yanağından akan yaşı sildi. Yüzü ağlayan bir bebek gibi  buruştuğunda. Ona sarılarak ensesindeki saçları okşadım. "Benimleyken tutma kendini." Dedim. Benim de saklamayı bırakıp anlatmam gerekiyordu bir şeyleri.

------------------

Uykusuzluğa alışkındım ve anladığım kadarıyla Seonghwa da benim gibiydi. Yılların ineği ve işkoliği olarak bizden beklenen bir durumdu. İkimizin de hem ağlamaktan hem de uykusuzluktan şişmiş gözlerle evde kahvaltı etmemizi de pek sorgulamamışlardı. Yunho 'bu haliniz ne?' Demişti tabi ama 'boş ver sonra anlatırım.' diyerek geçiştirmiştim. Mingi bizi gördüğünde 'işi pişirdiniz mi? ama ses hiç gelmedi.' diyerek beni sinir krizine sokmuştu. Tabi içimde yaşamıştım bu krizi. Belki bir kaç tekme de atmıştım ama kovalamadım sonuçta.

First Love✔|Seongjoong Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin