Zamanın nasıl geçtiğini anlayamıyordu insan. Artık barda çalışmayacağım için hafta sonu daha çok derslere çalışacaktım. Bara gelen yeni eleman deneyimli çıktığı için müdür, yeni elemanı bulduğu gibi beni postalamıştı. Wooyoung'un Changbin'i de tanıdığı ortaya çıkmıştı. Evet yeni barmeni de tanıyordu. Korkunç bir şekilde Wooyoung herkesi tanıyor gibiydi. Her dakika bizimleyken aynı zamanda bu kadar insanla nasıl arkadaş olduğu büyük bir sırdı.
Barda çalışırken arada Yunho ve Mingi de gelirdi ama bundan hoşlanmadığımdan daha doğrusu içince iyice sapıtıp beni zor duruma soktuklarından bara gelmelerine yasak koymuştum. Ama son iş günüm için bu yasağı kaldırmıştım. Müdür beleşe yiyip içmeme izin de vermişti son kez. Hem yanımda Seonghwa da vardı yani ne olabilirdi ki? Müdür işten mi kovardı?
Yeni barmeni göstererek "O çocuğu sen de tanıyor musun?" Dediğimde Yunho başını salladı. "Onu daha önce hiç görmediğinden bahsetme hyung sen de bizimleyken Changbin'i gördüğümüzü hatırlıyorum." Dediğinde omuz silktim. Hiçbir zaman çevremdeki şeylere ilgili olmamıştım zaten. Mingi "Hyung bir ihtimal Wooyoung'u kıskanıyor olabilir misin?" Dediğinde alayla güldüm. "Hayır ben iş ararken çalıştığı yeri söylemedi şans eseri buldum bu işi ama o çocuğa işi o ayarladı." Dedim.
Hwa "Çocuğun bir adı var hong. Wooyoung'un arkadaşları olmasıyla alıp veremediğin ne bilmiyorum ama iyi birine benziyor." Dediğinde gözlerimi devirdim sanki iyi olması çok umrumdaydı. "San nerede?" Diyerek konuyu değiştirmiştim. Yunho "Şurada galiba Wooyoung'a asılıyor." Dediğinde gülümsedim. "San'ı süründürmeyi ne zaman bırakacak acaba?" Dediğimde Yunho "Bence San da halinden memnun." Yorumunda bulundu.
"Umudu olunca insanın bu sürünmek gibi olmuyor." Dedi Mingi de. "Yeosang'ın peşinden koşarken hiç de sürünüyor gibi değildim. Ama beni sevdiğini biliyordum tabi." Dedi Jongho da başını onaylarcasına sallarken. Seonghwa ya da başka birinin peşinden koşmamıştım bu yüzden bu konularda onların dediklerini doğru kabul ettim.
Yeosang Jongho'ya ilk görüşte aşık olduğunu söylediğinde Yunho ve Mingi tanışma hikayesini anlattırmaya başladı. İkisinin tanışma hikayesini bildiğimden pek dinlemek istemiyordum. 24 defa topun Seonghwa'nın kafasına çarptığını ve o iki veletin aşık olmasını bir topun sağladığını dinlemiştim.
Seonghwa ise o ana tanık olmasına rağmen gülümseyerek dinliyordu anlatılanları. "Park Seonghwa peki sen?" Diye kulağına eğildiğimde şaşırarak bana döndü. "Ben ne?" Dedi. "Sen peşimden sürünüyor gibi mi hissettin yoksa Jongho gibi mi?" Dediğimde gururla gülümsedi. "Beni seveceğini biliyordum. Seonghwa etkisi var bir kere. Herkes bana kapılır."
"Yakışıklı olman bir hödük olsaydın hiçbir şeye yaramazdı canım." Dedim. "Bir ilişkiye iki hödük fazla mı olur dedin yoksa? Ben bebeğim diyince anca ağız burun eğiyorsun." Dediğinde haklı yanlar vardı. Her ne kadar sevmiyor gibi davransam da bana bebeğim, canım demesi hoşuma gitmeye başlamıştı. Ama arkadaş ortamında her an bebeğim diyemezdi ya. Joongie, hongie diye seslenip dalga geçen çocukları ben çekiyordum sonuçta. "Benimle dalga geçiyorlar ama." Dediğimde gülmeye başladı. "Çocukları korkutup tehditlerinle susturuyorsun sonunda ama." Onları biraz tehdit ediyor olabilirdim ama bunu kabul etmeyecektim. "Küçük uyarılarla diyelim." Gülümseyerek "Hmm, küçük uyarılar mı?" Diyerek bana yaklaştığında öpeceğini düşünmüştüm, dibimizde biten adam buna mani olana kadar.
Sap takıldığım zamanlarda genelde Mingi ve Yunho'nun tatlı anlarını bozduğum için karma öcünü alıyordu bence. Müdür Song yanımıza dikilmeyi kesip selam verdiğinde ben de başımla selam verdim. "Bay Park sizin burada olacağınızı bilmiyordum bilseydim sizi daha iyi ağırlardım." Dediğinde gözlerimi devirdim.