"Cehennem" diye tabir ettiği yerde 2 yıl boyunca tutsak kalan, ona yaşatılanlardan dolayı erkeklerden korkan bir kadın ve Güneş korkmasın diye ona dokunmayan, aralarındaki mesafeye sürekli dikkat eden, onu hayata geri döndürmeye çabalayan bir adamın...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Seksendört - Dokunma
Yorumlarınız ve destekleriniz benim için çok önemli. Sizin sayenizde büyüyoruz. Oy vermeyi unutmayınız 🧡
🥀
"YABANCI"
Güneşini sakın kaybetmedemişti annem.Ona inanmaktan hiç vazgeçme.
Güneşe gerçekten de inanmalı mıydım? Ya doğmamak üzere battıysa, bir daha hiç doğmayacaksa? Özür dilerim anne.
"Gelebilir miyim kızım?"
Anılarımı bıçak gibi yaran kapı tıklatılma sesine çevirdim bakışlarımı ve olduğum ana hızlıca geri çekildim. Kalbim korkudan küt küt atıyordu. Sanki Hediye ile birlikte geçmişe, o odaya, küçüklüğüme geri dönmüştüm.
"Kızım?"
Sevgi annemin sesini duyunca ne ara akmaya başladığını bilmediğim gözyaşlarımı hızlıca sildim. Yanaklarım sızlıyordu. Sanki yediğim dayaklar, yanaklarımın üzerinde yer edinmiş gibi gölgesinde sızım sızım sızlamaya devam ediyordu. Yanaklarımı kurulayıp kapıyı açtım."Efendim Sevgi anne."
Sevgi annemin bakışları anında gözlerimi buldu. Ağladığımı anlamıştı ama bu duruma da alışmıştı. Onun için alışılagelmiş bir durumdu artık. Acılarımı çoğu kez gerçek bir anne sevgisiyle dindirmeye çalışmış, benimle birlikte ağlamış, gecelerce gözyaşlarımı silmişti. Yüzünü hüzünle buruşturdu. Halime üzüldüğünün farkındaydım ama üzerime gelmek istemeyişini de anlayabiliyordum. Buğulanan bakışlarını yüzümde gezdirip tebessüm etmeye zorladı kendini. "Poyraz Bey geldi kızım, seni görmek istiyormuş."
Poyraz abimin adını duyunca gözlerim tedirginlikle açıldı. İşte ağlamama gerçek anlamda içi acıyacak tek kişi oydu. Canımın sürekli yanmasına dayanamıyordu artık. Tüm çabalarına rağmen ellerinin arasından yitip gitmeme daha fazla mecali kalmamıştı.
Sevgi anneme başımı sallayıp doğruca banyoya ilerledim. Lavaboya girer girmez bakışlarım, aynadaki harabeye dönmüş yansımamı buldu. Ağlamaktan şişmiş gözlerim ve kızarmış burnum...
Hoşnutsuzlukla burnumu kıvırdım. Poyraz abim bu durumdan hiç hoşlanmayacaktı. Tam 8 yıldır döktüğüm her gözyaşından hoşlanmadığı gibi.
Nasıl hoşlanabilirdi ki?
Beni, o bataklıktan kurtardığı geceden beri ilmek ilmek örmüştü etrafıma kalkanlarını. Kendi canı pahasına bana kol kanat germiş, tüm hayatını bir tebessümüm uğruna değiştirmişti. Hem de esaretimin beni erittiği bir anda...